SALİH MEMECAN: O HEYKEL MESELESİNDE, KENDİMİ SANATÇININ YERİNE KOYUNCA KAHROLUYORUM

MEDYATAVA RÖPORTAJ- Karikatürist Salih Memecan, Medyatava için Sayım Çınar'a verdiği röportajda ilginç açıklamalarda bulundu.

Google Haberlere Abone ol
SALİH MEMECAN: O HEYKEL MESELESİNDE, KENDİMİ SANATÇININ YERİNE KOYUNCA KAHROLUYORUM

 


 


Fotoğraflar: Celal Yıldız


 


Mimarlık eğitimi almış bir karikatüristsiniz. Mimarlık yaptınız mı hiç, asıl mesleğinizi özlüyor musunuz?


Çok bir mimarlık yaptığımı söyleyemem; çok iyi mimarlık eğitimi almış birisiyim ama çok az bir süre mimarlık yaptım. ODTÜ Mimarlık’ta okudum, sınıfımı birincilikle tamamladım, yüksek lisansı bitirdikten sonra Fulbright bursuyla Pennsilvanya Üniversitesi’ne gittim. Orada altı buçuk yıl yapı teknolojisi tarihi ve felsefesi üzerine doktora tezi hazırladım. Bunların ardından 1-2 sömestr öğretim üyesi olarak çalıştıktan sonra zamanımın tamamını karikatüre ayırmaya başladım.


Modern karikatürün babası olarak anılan Romen asıllı Amerikalı Saul Steinberg vardır; İtalya’da mimarlık eğitimi alıp, doktorasını yapıyor ve sonra karikatürist oluyor. Onun bir kitabında okumuştum; mimarlık eğitimi mimarlık dışında her konu için en iyi eğitimdir diyordu. Birçok mimar arkadaşım da mimarlık dışında farklı işler yapıyorlar.


 


Alain de Botton’un da asıl mesleği mimarlık. Geçtiğimiz günlerde Ayşe Arman’a verdiği röportajda, yazarlığın bina inşa etmek kadar önemli bir iş olduğunu söylüyordu.


Bina yapmayı, inşa etmeyi öğrenmek için aldığınız mimarlık eğitimi esasında matematik, felsefe ve fizik gibi temel bir eğitim. Böylece, yapay çevre konusunda bilinçli oluyorsunuz, farkında oluyorsunuz, çevrenin farkına varmak çok önemli, mimarlık eğitiminde bunu öğreniyorsunuz. Bakmayı değil görmeyi öğreniyorsunuz.


 


Mizahın var oluş nedenidir muhalefet. Bir mizahçıyı veya karikatüristi “hep muhalefet yapıyor” diye eleştirmek ya aymazlıktır ya cahilliktir. Siz kendinizi ne kadar muhalif buluyorsunuz?


Son derece muhalif olduğumu söylemeliyim, ama asıl önemlisi neye muhalif olduğumuz. Eğer mevcut düzeni savunuyorsanız, değişime karşıysanız ve buna rağmen muhalif olduğunuzu söylüyorsanız yanlış yapıyorsunuz demektir. Muhalif olmak değişimden yana olmaktır. İnsanların rahatsızlıklarının farkına varıp, bu rahatsızlıklara kaynaklık eden düzene muhalefet etmektir. Eğer muhalefet partisi mevcut düzeni savunup değişime karşı tavır alıyorsa sizin ona muhalif olmanızda bir sakınca olmaz.


 


Değişimi görmek çok önemli…


Evet, değişmek, değişimin farkında olmak; dünyanın ve toplumun nereye gittiğinin farkında olmak ve ona göre tavır belirlemektir muhalif olmak. Yoksa belirli bir döneme takılıp sürekli her şeyin o dönemdeki gibi olmasını istemek değişime yönelik her icraatın karşısında durmak da bir tavırdır ama buna muhalefet değil tutuculuk diyoruz.


 


Mehmet Tezkan geçtiğimiz gün bir yazısında “Valla iktidarcılık yarışı olsa… Salih, Emre’yi bile sollar... Misket toplatır!.. Hakkı” dedi.  Bu tür yazıları okuyunca neler hissediyorsunuz? Rahatsız oluyor musunuz?


Ediyordu da, açıkçası pek ciddiye almıyorum bunları artık, Mehmet beni tanır, arkadaşım olduğunu zannediyordum ama böyle yazılarını görünce başka bir amacı var herhalde diye düşünüyorum.


 


Dünyayı daha iyi kavrayabilmek için mizaha ihtiyacımız var. Bir ülkede mizah üzerinden muhalif olma tartışılıyorsa, o ülkenin vay haline! Öyle değil mi?


Karikatür sanatının muhalifliği şuradan geliyor; bir şeyi sözle ve yazıyla anlattığınız zaman çok rahat hedef olabiliyorsunuz ve zor durumlarda kalabiliyorsunuz. Mizahla, çizgiyle ve karikatürle anlatma yolunu seçerseniz daha rahat bir hareket alanınız olur. Nispeten aldığınız tepkiler de daha yumuşak olur, mizahla anlattığınız zaman. Bu nedenle muhalif düşünce için karikatür oldukça cazip bir ifade alanıdır. Karikatür bu anlamda bir muhalefet sanatıdır ama dediğim gibi neye muhalif olduğunuz çok önemlidir.


 


Karikatür bizde çok eskilere gidemiyor, özellikle son yüzyılda öne çıkmaya başladığını söyleyebiliriz. İslam inancının karikatüre sıcak bakmaması mıdır bunun sebebi?


Grafik yasaktır ama bu İslam’ın yorumlanmasıyla ilgilidir; minyatür yasak değildir mesela, minyatürü de karikatür gibi düşünebilirsin.


 


Sizin evinizdeki yemekler her zaman çok tartışılıyor. Evde yemekler devam ediyor değil mi? Bu yemeklerde daha çok neler konuşuyorsunuz?


Evde yemeklerimiz hep vardı ve devam ediyor. Konuklarımız medya mensubuysa medyanın durumunu konuşuyoruz, Türkiye’nin durumunu konuşuyoruz. Başbakan geldiğinde orada akademik çevreden, iş dünyasından, basından pek çok kişiyle konuştu, onların fikirlerini birebir öğrenme fırsatı buldu. Onlar başbakanın fikirlerini öğrenme fırsatı buldu. Çok da iyi oldu; insanların birbiriyle direkt iletişim kurması her zaman fayda sağlamıştır. Bizim muhafazakar çevreyle yakınlaşmamız da 28 Şubat süreciyle başlamıştır. Onlara yapılan haksızlıklardan dolayı, mağduriyetlerinden dolayı bir araya gelip konuşmuşuzdur. İnsanlar tanışarak, konuşarak birbirlerini daha iyi tanıyorlar, anlıyorlar. Uzakta kalınca yaftalıyorlar veya başka bir takım anlamlar yükleme gayreti içinde oluyorlar.


 


Başbakan'ın heykeli eleştirirken kullandığı üslubun da çok sert olduğunu söylediniz. Bu duruma herkes çok şaşırdı. Bu şaşkınlığı nasıl karşıladınız?


Başbakan heykelin yıkılmasını istiyordu ben de karikatürde, heykeli yıkan başbakan heykeli çizdim. O heykel meselesinde, kendimi sanatçının yerine koyunca kahroluyorum; birisi senin yaptığın işi beğenmiyor ve bunu sert bir üslupla dile getiriyor, hele bir de beğenmeyen kişi başbakan olunca, sanatçı kırılabiliyor, üzülebiliyor.


 


Karikatür yapmak nasıl iştir? Bir ülkede her şey karikatür olursa ne olur?


Karikatür yapmayı ben çok ciddiye alıyorum ama okuyucuların o kadar da ciddiye almaması gerektiğine inanıyorum. Karikatür mizahtır, abartı sanatıdır. Bu iş ancak bu şekilde yapılırsa karikatür olabiliyor. Bu bakımdan hedefin daha anlayışlı olması gerekiyor. Adamı dansöz olarak resmettiğiniz zaman onun cinsel tercihlerine gönderme yapmış olmuyorsunuz veya evinde dansöz kıyafetleri giyinip oynadığını ima etmiyorsunuz, bu kişi bir siyasetçiyse, karikatürün anlattığı, onun söylemlerine işaret eder; siyaseten çok kıvırdığını söylemiş oluyorsun. Bu nedenle karikatürü yanlış anlama ısrarımızdan kurtulmamız gerekiyor.


 


Karikatüristler çocuk gibidirler. Siz insanları rahatsız etmek için mi mizah yapıyorsunuz? Karikatürist daha çok nelerle ilgilenmelidir?


İnsanları rahatsız etmek hiç hoşlanmadığım bir şey.


 


Ülkemizde argo kullanmadan mizah yapanların sayısı oldukça az. Siz bu durum hakkında ne düşünüyorsunuz?


Argo kullanılabilir, o da bir anlamda mizahtır. Mizah türleri, biçimleri kendi yayınını buluyor; o yayını alan insanlar da orada ne bulacağını bilerek alıyor. Benim bu türle ilgili bir rahatsızlığım yok. Argo içerikli yayını, çok popüler olan merkez gazetelerde yaparsanız uygun olmaz. Ama yine de mizahın bütün türlerinin Türk basınında yer bulması gerekir.


 


Eyvah Eyvah ve Recep İvedik gibi mizah içerikli filmler seyrediyoruz; Eyvah Eyvah, içinde çok fazla argo olmadan yapılmış bir film, daha çok tiplemeler ve oyunculuğun ön plana çıkarıldığı bir film, halk da bu filmi beğendi, kısa bir süre içinde 2 milyon kişi seyretti filmi. Demek ki argo olmadan da, küfür etmeden de bir film çektiğinizde insanlar buna gülebiliyor, bunu seyredebiliyorlar.


Evet ama argo olmasında da bir sakınca yok; onun izleyicisi farklıdır, müşterisi başkadır. Sen belki çocuğunla birlikte o filme gitmeyeceksin ama başkası seyretmek isteyecek. Gitmek isteyen de gitsin yani.


 


Recep İvedik sizin için nasıl bir karakter?


İlginçti, insanlar bu filmleri beğendi ve ben de başarılı buldum.  


 


AK Parti iktidarına yakınlığınız sayesinde işlerinizin arttığı iddia edildi. Siz de bunları yalanladınız.


Bir defa ben işadamı değilim, sanatçıyım; kovaladığım ihaleler yok, iş için bir yerlere, birilerine gitmiyorum. Neredeyse dışarıya karikatür bile yapmıyorum, işimi yapıyorum, gazeteden maaşımı alıyorum bu da bana yetiyor. Kaldı ki karikatür yapıp hakkım olan ücreti almamdan da doğal bir şey olamaz. Ama belli ki bazı gazeteci arkadaşlar siyasi tavırların paraya çevrilmesini çok doğal karşıladıklarından olsa gerek, benim de böyle yaptığımı varsayıyorlar. Dervişin fikri neyse zikri de oymuş. Ben bunun ahlaksızlık olduğunu düşünüyorum.


 


Neden sizi bu kadar eleştiriyorlar?


Siyasi karikatür çizdiğiniz zaman haliyle taraf oluyorsunuz. Ben şahsen halkın çoğunluğu tarafından rağbet edilen bir siyasi çizgideyim, çok uçlarda değilim, çok normal şeyleri savunduğumu sanıyorum. Ancak başkaları da çok normal şeyleri savunduklarını zannediyorlar ki beni anormal buluyorlar. Sorun burada; Türk medyasında eksen değişiyor. Eski eksen ve eski normlar değişiyor, bu arkadaşlar zannediyorlar ki Türkiye küçük bir yer ve Türk medyası sırf bu küçük guruba hitap ederek yoluna devam edebilecek. Aksine, Türkiye’nin medya okuyucusu, medya alıcısı çok değişti ve genişledi, dolayısıyla da eksen kaydı. Onlar, bu genişleyen kitleyi yok sayıyorlar. Muhafazakar kesimde iş arayan bir sürü insan var, tatilini yapan bir sürü muhafazakar insan var, kitap okuyorlar, sinemaya gidiyorlar. Reklamcılar bile bunun farkında değiller. Yaptıkları ayrımcılığı görmüyorlar. Bir müddet sonra bugünkü tavırlarından dolayı çok utanacaklar. Bu arkadaşlar ise işte bu Türkiye gerçeğini görmezden gelerek o eski kendi çevrelerine yayın yapıyorlar. Onlar gibi düşünmediğini beyan ettiğin zaman da seni yaftalıyorlar.


Benim kuşağımdan her karikatürist gibi ben de gençken Akbaba’yla büyüdüm. Orada görüyorsun; komünizm kötü, irtica kötü, devletin resmi ideolojisi en babası ve siz de bu doğrultuda yetişiyorsunuz, çünkü ağabeyleriniz bunları çiziyor. O şekilde çizip meslek sahibi oluyorsun. Eğer biraz sorgularsan ve farklı şeyler çizmeye kalkışırken diğerleri rahatsız olmaya başlıyor. Sorun tam da burada; yaftalamaya meraklı arkadaşlar sorgulama aşamasına geçebilseler, biz neden dolayı insanları hor görüyoruz, ne hakkımız var buna diye sorgularsalar bu işlerden vazgeçeceklerdir.


 


Siyasi iktidarla medya arasında neler yaşanıyor? Medyadaki değişimleri nasıl yorumluyorsunuz?


Bence Başbakan medyayı gereğinden fazla ciddiye alıyor. Halbuki kendisi bu medyaya rağmen başbakan seçildi.


 


Ayrıca bu durum Başbakan için yorucu…


Evet, yorucu; Başbakan’ın her gün bunları takip etmesi, cevap vermesi çok yorucu. Yanlışlar da oluyor; sürekli davalar açılıyor gazeteciler aleyhinde, bence bunlara hiç gerek yok, çok yanlış.


 


Köşe yazarları çok etkili mi? Yazdıklarının doğru olduğuna inanan köşe yazarlarımız var. Bilirkişi gibi yazanlar var. Yazılarıyla içindeki diktatörü ele veren köşe yazarları var.


Medya etiğine gelip dayanıyor bu iş, böyle bir sorunumuz var. Biz gazeteciler kendi aramızda çok ciddi olarak tartışıp standartları belirlememiz lazım. Neler yazılıp neler yazılmamalı, neler off the record olmalı, bunlar yasalarla değil de iş ahlakıyla halledilebilecek meseleler.


Ben şahsen prensip olarak karikatürlerimde meslektaşlarımı eleştirmiyorum. Çünkü konum o değil. Yorumcu olarak benim konum Türk siyaseti ve Türk siyasetinin oyuncuları. Meslektaşlarımın gündeme getirdiği bir konu çok önemliyse ben de fikrimi beyan ediyorum ama burada da meslektaşımı konu dışı tutuyorum. Bu bir ilke meselesi, başkalarının da başka türlü ilkeleri vardır ve de bu onların meselesidir. 40 yıldır siyasi karikatür çiziyorum. Diyorlar ki işte şu partidensin, bu partidensin. Benim o parti yokken de aynı ilkelerim vardı ve aynı doğrultuda karikatür çiziyordum. Parti tutmamın bana bir faydası yok, ilkelerimi savunmam ise vazgeçemeyeceğim bir şey.


 


Medya Derneği'nde neler yapıyorsunuz? Derneğiniz faaliyete başladı, tam olarak neler yapıyorsunuz?


Medya Derneği’nde çok hayırlı işler yapıyoruz. İftihar ettiğim çalışmalar yapıyoruz. Üç esas konumuz var; birincisi gazeteci eğitimi, ikincisi basın özgürlüğüne sahip çıkmak, üçüncüsü de medya etiği konusunu tartışılır hale getirmek.


Geçtiğimiz Pazar günü “yeni medya yeni fırsatlar” konulu bir seminerimiz oldu. Bilgi Üniversitesi öğretim görevlileri ve gazeteci arkadaşlarımız sunumlar yaptılar. 60 kadar gazeteci arkadaşımız dinleyici olarak aramızdaydı. Yeni teknolojiler ve sosyal medya gazetecilerin karşısına bir sürü fırsatlar çıkarttı. Gazetecilerin bu imkanları nasıl değerlendirebilecekleri, kendini nasıl marka haline getirebilecekleri anlatıldı. Geçtiğimiz hafta bunları tartıştık.


Bir başka çalışmamız, stajyer projesi. Gazeteci olmak isteyen öğrencilerin, okuldan yeni mezun arkadaşların bu işi öğrenmeleri ve yapıp yapamayacağını görebilmeleri için onlara staj imkanı sağlıyoruz. Medya Derneği olarak mülakata çağırıp stajyer seçimi yapıp daha sonra bu arkadaşları yayın kuruluşlarına yerleştiriyoruz. Sonrasında da takip ediyoruz. Zaman zaman eğitimler veriyoruz. Bu sayede hali hazırda var olan staj işini verimli hale getirmeye çalışıyoruz. Bu yıl içinde stajyer projemizle 250 kişiyi medya kuruluşlarına yerleştirmeyi hedefliyoruz.


Medya Derneği’nin bir diğer çalışması da medya okulu projesi. Bu çalışmayı Bahçeşehir Üniversitesi’yle birlikte yapmayı planlıyoruz. Cumartesi günleri 5 saat olmak üzere 8 hafta sürecek bir çalışma planlıyoruz. Bütün medyayı kapsayacak eğitimler vermeyi planlıyoruz.


Basın özgürlüğü konusunda ülkemiz uluslararası basın değerlendirmelerinde çok gerilerde. Bu çok büyük bir eksiklik Türkiye için. Ekonomi ve dış ilişkilerini geliştirip güçlü devlet olduğunu, bölgesel bir güç olduğunu söylüyorsun ama iş basın özgürlüğüne geldiğinde sınıfta kalıyorsun. Belli ki yasalarda da uygulamalarda da sorunlar var. Bu nedenle öncelikle basın işiyle ilgili avukatlarla defalarca toplantılar yaptık, sorunları tespit ettik. Tespit ettiğimiz bu sorunları Adalet Bakanlığı’na da ilettik. Bir de raporlama çalışmaları hazırlıyoruz; uluslararası ilgili kurumlara iletmek üzere düzenli olarak basın özgürlüğü raporu hazırlayacağız.


Medya etiği projemizle de her ay etik konusunda sorunlu olabilecek haberleri ve köşe yazılarını derleyip, belli bir gurup gazeteci arasında tartışmaya açmak ve bir ay sonra da bu tartışmaların değerlendirmesini yapmak. Böylece etik konulara yaklaşımın nasıl olması gerektiği üzerinde belli standartlara ulaşmaya çalışacağız. Herkesin gazeteci olabildiği bir ortamda gerçek gazeteciyi ayırt eden ölçü, medya etiğidir.


 


Eski Nokta dergisini hatırlıyorum; yazarları arasında İpek Çalışlar, Gülay Göktürk, Haşmet Babaoğlu, Engin Ardıç gibi isimler vardı. O dönemde Nokta dergisinde çalışan isimlerin hepsi bugün çok önemli işlere imza attılar. Aynı kalitede bir dergi bugün niçin yok?


Nokta dergisini Nokta yapan Ercan Arıklı’ydı, onun vizyonu çok önemliydi. Nokta’nın yazar kadrosunu da Ercan Arıklı bir araya getirmişti. Ben Amerika’dan döndükten sonra öğretim görevlisiyken “Gel bize katıl, karikatür çiz, art direktörlük yap” diyen oydu. Karikatürü full time meslek olarak o zaman seçtim. Mesleğe girip çok da zevkle çalıştım. 5 sene boyunca çok heyecanlı işler yaptık; 12 Eylül sonrasıydı, yapılamayacak bir sürü tabu işler vardı, onları tartışırdık.


 


SAYIM ÇINAR


sayimc@superonline.com

Sıradaki Haber İçin Sürükleyin