Sevilay YÜKSELİR / SABAH
Gerçeği yazmanın bedeli tetikçilik mi oluyor hocam?
Biliyorsunuz. SABAH'ta yazmaya başladığım ilk günlerde piyasada çok
büyük bir kavga vardı. Vatan Gazetesi, CHP'li Mehmet Sevigen'in
Beşiktaş Belediyesi sınırları içinde inşa edilen Selenium'la ilgili
pazarlıklarına dair sözleşmeyi manşetinden yayınlamış, Sevigen de
bu manşete karşılık olarak gazetenin sahibi Zafer Mutlu'yu,
Bakırköy Belediye Başkan adaylığı konusunda kendisine baskı
yapmakla suçlamıştı.
Düşünün. Bir yanda Türkiye'nin en etik, en keskin ve en muhalif
haberciliğini yapmakla övünen bir gazete, diğer yanda ülkenin bir
numaralı muhalefet partisi CHP liderinin sağ kolu.
Karşınızda bu fotoğraf, elinizde bu kavganın ayrıntılarına dair
müthiş kulisler, bilgiler ve belgeler...
Fotoğrafın derinliklerine bakıyorsunuz... Aman Yarabbi!
İşin içinde rant var! İşin içinde milletin arazisini peşkeş çekmek
var! Bu peşkeşi kamufle etmek için kamu vicdanını titretmek
var!
Üstüne bir de iktidar partisi AKP'nin (diskalifiye olmuş olsa da)
15 yıllık belediye başkanının geleceğini devam ettirmek adına
sürdürülen müthiş bir pazarlık var... Böyle bir haberi görünce
hangi gazeteci kalemine sarılmaz ki?
Daha çok su kaldıracağına inandığım bu kavgaya ilişkin ayrıntıları
bu köşeden okudunuz detayıyla. Bu yazılanların, yazıya konu olan
şahısların canını çok sıktığını biliyordum ama niye yalan
söyleyeyim yazdıklarımın bazı meslektaşlarımın da keyfini kaçırmış
olabileceğini hesaplamıyordum.
Aslında, "meslektaşlarımla tartışmamak" üzerine kendi kendime
verdiğim bir söz vardı ama galiba bu sözümü tutamayacağım sevgili
okurlar. Ne yazık ki, geçmişiyle hesaplaşmadan, aynaya bakmadan
bana etik dersi vermeye kalkanlara bir iki çift sözüm olacak
buradan.
İlk yazımdan hemen sonraydı. Habertürk gazetesi yazarı çok sevgili
arkadaşım Balçiçek Pamir ve Vatan gazetesi yazarı Aydın Ayaydın
tarafından sıcak bir yemek daveti aldım. Ancak, yeni işimi kutlama
niyetiyle yapıldığını düşündüğüm bu yemek, üniversiteden de hocam
olan Aydın Ayaydın'ın, yazılarımın içeriğine dair yaptığı uyarılar
nedeniyle pek bir can sıkıcı geçmişti. Elbette ki Ayaydın'ın yazarı
olduğu gazetenin sahibi ile ilgili yazılmış olan yazıma destek
vermesini beklemiyordum ama "Sen tetikçilik yapma! Boş ver. Yazma
böyle şeyleri!" ifadeleriyle de aşırıya kaçıldığını düşünüyorum
doğrusu.
Buna rağmen, "Büyüğündür, hocandır, seni gerçekten sever Sevilay"
deyip, o gün öğle yemeğinde konuşulanları zihnimde bir kenara
yazıp, inandığım yoluma devam ettim.
Dedim ya baştan. Aslında yazmayacaktım. Girmeyecektim bu tür
mevzulara. Ama geçtiğimiz akşam bir davette karşılaştığım Vatan
gazetesi yazarı Can Ataklı'nın, "Hayırlı olsun. Yazılarını haftada
ikiye çıkarmışlar. Demek ki, bizim Zafer'le ilgili yazacak çok
şeyin var daha" sözlerini sarf etmesi, beni acayip tahrik etti bu
yazıyı yazmak konusunda. Belki sorsanız kendisine, "Yahu espri
yaptım Sevilay'a. Alınacak ne var bunda?" diyecektir ama meslek
büyüğüm saydığım Ataklı'nın geçmişte kendisine yapılan bu tür
eleştirilere nasıl tepki verdiğini ve bununla ilgili nasıl
sıkıntılı bir dönem geçirdiğini hepimiz çok iyi biliyoruz.
Aynı gecede karşılaştığımız sevgili Aydın Ayaydın Hocam'ın da yine
birçok gazetecinin bulunduğu bir ortamda bir önceki yemekte ettiği
sözleri yinelemesi beni hem şaşırttı, hem kırdı!
Şaşırttı, çünkü aynı Ayaydın, 2007'de kendisi de bu gazetede
yazarken yine benim yaptığım POAŞ ve Hilton'la ilgili haberlerimi
yere göğe sığdıramamış, "Sevilay yine patlatmışsın bombayı! Nerden
buldun bu POAŞ'ın sır gibi saklanan vergi raporunu? Nasıl çıkardın
bu Hilton skandalını ortaya?" diyerek takdir etmiş insandır.
Kırıldım, çünkü bu sözleri söyleyen kişi, üniversiteden bu yana
beni tanıyan ve gazeteci kimliğime leke getirmemek adına nasıl bir
mücadele verdiğimi bilen, mesleğimin ilk yıllarında yaptığım yerel
gazetecilikte dahi hiç kimseye boyun eğmemek adına gösterdiğim
duruşa saygı duyduğunu söyleyen kişidir!
Peki, değişen ne oldu ki ben tetikçi oldum?
Ne yapmalıydım? Yoksa haber ile ilgili detayları sayfaya değil, bir
kenara yazıp, bir gün lazım olur deyip kirli sepetine mi
atmalıydım? Ya da sevgili Ayaydın Hocamı yemeğe davet edip, "Hocam
elimdeki bilgiler ve belgeleri bir görsen aklın şaşar" deyip, Zafer
Mutlu'ya haber mi salmalıydım?
Ey sevgili okur! Söyle bana... Hangisi tetikçilik? Hangisi
yağcılık?