PERİHAN MAĞDEN, ZÜLFÜ LİVANELİ´YE YÜKLENDİ

Perihan Mağden, Radikal´deki ´Pseudo tevazu´ başlıklı yazısında VATAN gazetesi yazarı Zülfü Livaneli´nin Dogville filmi ile ilgili yorumlarını eleştirdi.

Google Haberlere Abone ol
PERİHAN MAĞDEN, ZÜLFÜ LİVANELİ´YE YÜKLENDİ

Pseudo tevazu


Perihan Mağden



Biliyorsunuz, zamanında, çokçok büyük 1 Türk filmcisiydi Zülfü Livaneli.
Çokçok büyük 1 şarkıcılık ve bestecilik kariyerinin arasına, onu da sıkıştırı sıkıştırıvermiş; sonra da 'Şahmaran'la (Türkan Şoray'ın madara edildiği, hani).
'Bir yangının külünü yeniden yakıp geçmiş'ti.
Allahtan, sinema yangınları oracıkta kaldı.
Çokçok büyük Türk romancılığının, Yaşar Kemal arka ve ön sözlü, sularına sığındı.
Yurtdışı gezilerine filan birlikte çıkıyorlar şimdilerde. Yaşar Kemal son romanı üstüne, Kanal D'ye Zülfü Bey'le çıkmıştı mesela: Ana Haber'e.
Kitapla ilgili mütemadiyen Zülfü Bey konuşmakta, Yaşar Bey de homurg gomurg yapmaktaydı. Madem tek dişi kalmış Pablisite Canavarı'nın karşısına Çukurovalılığı filan çizdirmek pahasına, çıkacaktı Yaşar Kemal, bunu -bir nevi Stelyo Pipis'i de olan- Zülfü Livaneli ile yapar, şarkıları, pardon, lafları, övgülemeleri ona söylettirirdi.
Öyle 'Mühim İnsanlar Dayanışması'nın saygın bir üyesidir Zülfü Bey. Karada kendisine ölüm yoktur; hakiki sanatın azgın sularını -bilemeyeceğim.
Bunu, Vahşi Türk Eleştirmenliği Müessesesi'ne havale ediyorum; benim dalgalarımı aşıyor, naçizane.
İşte hem bir 'pseudo' (sahte) tevazu örneği sergilemiş olduk, hem de sözü Lars von Trier'e getirdik mi, getirdik.
Bu pazar filmi izledik, filmi yazmakla dolup taşmaktaydık ki, Zülfü Bey'in yine kendi pimapen penceresinden 'olaya' yaklaşımıyla yüz yüze geldik.
İtalya'da filmin yapımcısı Vibeke Windelow'u görünce Zülfü Bey: "Aman," diyor, "Vibeke, filmi çok merak ediyorum, bana gönder."
Yazısı boyunca ilk ismiyle -Vibeke!
Vibeke!- on kez filan geçmekte olan Vibeke, filmin DVD'sini gönderiyorlar.
"Zaten, iki hafta sonra da Avrupa Film Ödülleri'ne aday kırk film arasında çıkageldi."
Yani Zülfü Bey'in 'büyük bir zevkle izlediği' bu filmden, Vibeke sayesinde, yalnız ve yalnızca 2 haftalık bir kazancı oluyor. Zira, 'Bir Jüri' olarak karşısına çıkacak bu film. Filmle ilgili tüm intibaı bu 4 sözcüklük izdüşşümle sınırlı kalacak olup olsa da, bu 2 haftalık ilişki önceliğini unutmayalım dilerseniz.
Zira ne kadar zorlansak, film üstüne, 'büyük 1 zevkle izlediğinden' fazlasını öğrenemiyoruz Üstad'dan.
Vibeke 'Karanlıktaki Dansçı'da Björk'ten neler neler çektiklerini anlatıyor örneğin.
Sonra da Cannes'daki jüri başkanının ne denli kıskanç olduğu ve Lars von Trier'den nasıl da nefret ettiği, dedikodusunu filan sunuveriyorlar Zülfü Bey bizlere.
Herhalde 'Dogville'in hiçbir ödül alamamış oluşu Cannes'da; tamamen bu şahsi husumet artı kıskançlık nedeniyledir. Hatta 'Uzak' da böyle bir Lars von Trier adlı ahir zaman Danimarka dehasına haksızlık etmek üzre filan, ödüllendirilmiş olmasın?
İnsan ikir ikir ikircikleniyor Zülfü Bey'in 'insider information'ları üstüne.
Nitekim dişe dokunur hiçbir ödülü bulunamayan (Üstün İlişkiler Altın Ayısı dışında) Sn. Livaneli, 'ödül sisteminin ne denli vahşi ve yanlış bir şey olduğu' konusuyla kapatıyor yazılamasını.
Son 2 cümlesindeki serzeniş miktarını ben öylesine beğendim, öylesine a la Turca'lıktan yenmiyor buldum ki, sizlere aynen alıntılamadan edemeyeceğim:
"Ben de hem AVRUPA FİLM ÖDÜLÜ hem de AVRUPA TELEVİZYON ÖDÜLÜ jürilerinde olmama rağmen diyorum ki, jüri sistemi yanlış.
En iyi değerlendirmeyi bu jüri üyelerinin yaptığı ne malum?"
Böyle kapatmış 'Dogville filmi' başlıklı ve 'Dogville'i yalnızca 'büyük bir zevkle izlediğini' bizlere duyurmakla yetindiği yazısını Zülfü Bey Livaneli.
Yani düşünün, iki adet, mühim mi mühim (olduğunu varsaymamız şart koşulan) jürinin üyesi bulunmakta ve jüri sistemini böylesine acımasız bir nesnellikle eleştirebilmekte.
İşte Türklerde taptığım 'pseudo tevazu' olayı. İşte Türklerde taptığım
'pseudo pseudo' olayı. İşte 'pseudo', işte 'placebo'; işte herkesi kendi enlem ve boylamlarıyla bir yerlere yerleştirip Te cetvelinde sallamaca!
Ben Vibeke'den DVD'yi alamadığım için, filmi temiz temiz Feriye'de izledim ve herkesin ayılıp bayıldığı 'Karanlıktaki Dansçı'dan nasıl hiç hazzetmediysem, bu filmden de 5 kuruşluk zevk almadım. Hiçbir jüride bulunmamanın gönül ferahlığıyla, yarın 'Dogville'le ilgili kanaatlerimi yazacağım.
Şimdiden söylüyorum yani: Vibeke'ciler başka köşelere. İnternette de, ağlamayın.

Sıradaki Haber İçin Sürükleyin