ERTUĞRUL ÖZKÖK / HÜRRİYET
YAHU BU İNSANLAR NEDEN KAÇMIYOR?
O TARAFTAKİLER
Mustafa Balbay... 6 Mart
2009’da tutuklandı. Yani 3 yıldır tutuklu.
Tuncay Özkan... 27 Eylül 2008’de tutuklandı. O da 3 yılı aşkın
süredir tutuklu.
Ahmet Şık... 6 Mart 2011’de tutuklandı. Bir yıla yakın süredir
içerde.
Nedim Şener... 6 Mart 2011’de tutuklandı. Bir yıla yakındır
tutuklu.
Soner Yalçın... 18 Şubat 2011’de tutuklandı. Bir yıla yakındır
tutuklu.
Hepsi gazeteci.
Tabiri caizse, paranoyak bir meslekten geliyorlar. Ekmeklerini
“Şüphecilikten” çıkaran insanlar.
Hepsi, polisin iç dünyasını, çetelerin karanlık dünyasını
biliyorlar.
Hepsi, hayatlarında en az bir askeri darbeyi yaşamışlar.
Hepsi, bir ülkede özel yetkiliyle donatılmış bir mahkeme işe
girişince, başlarına ne gelebileceğini tahmin eden insanlar.
Kaçmışlar mı...
Hayır hemen hepsi, bavullar hazır, sabah 6’da kapının çalınmasını
beklemişler.
Sonra da tıpış tıpış...
KÜRSÜDEKİLER
Yargı nedir? Suçluyla suçsuzu
ayıran süreç değil mi.
Adaletin temel kuralı nedir?
Bir insan hüküm giyinceye kadar masumdur... Değil mi?
Yani bu sürecin sonunda hüküm giymek kadar beraat etmek de var.
SORU Onları yargılayan hâkimler bu insanlar hakkında beraat kararı
verebilir mi?
Bırakın cevabı biz değil, mantık versin.
Bu mahkemeler artık beraat kararı veremez.
ÇÜNKÜ Beraat verdiği takdirde o hâkimlere sorarlar:
“Kardeşim; bu insanların beraat etme ihtimali vardı da niye 3
yıldır içerde tutuyorsunuz? Türkiye ayağa kalktı, dünya ayağa
kalktı, ülkenin başbakanı, ana muhalefet partisi. Baro başkanları,
hukukçular, basın ayağa kalktı. Ama siz kılınızı
kıpırdatmadınız.”
BU TARAFTAKİLER
Herkesin bildiği bir başka
sır... Kimbilir daha kaç kişiyi içeri alacaklar.
Bu sırrı nereden mi biliyoruz? Medya mahallesi gammaz çocuğundan
duyuyoruz.
Elinde boya, ev ev dolaşıp, kapı işaretliyor. Sonra yaygaraya
başlıyor. “Şunu da şunu da...”
Ama o olağanlaştırılmış şüphelilerden kaçan var mı?
Yook... Yüzlerce insan valizleri hazır bekliyor.
Öyleyse niye kaçmıyor bu insanlar?
Çünkü, özel yetkili savcıların iddianameleriyle, özel mahkemelerin
kararlarıyla içeri girmek artık yüz kızartıcı bir şey değil.
İçerdekiler niye girdik diye utanmıyor. Dışarıdakilerde ise yavaş
yavaş, “Biz niye dışarıdayız” mahcupluğu bile başlamış.
12 Eylül’deki gibi yani...
Artık kaçacak kimse yok...
Ve son soru:
Ötekiler kaçmadığına göre, berikiler niye hâlâ tutuklamaya devam
ediyor?
Cevabını Amerikan çizgi romanlarına geçmiş meşhur Yargıç Bean
vermiş:
“Önce asalım, sonra yargılarız...”
İstanbul’da OHAL mi ilan edildi
BİR de şu duruma bakın.
İstanbul’da sanki olağanüstü hal ilan edilmiş.
Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi’nde 12 normal ağır ceza mahkemesi
var. Çağlayan ve Beşiktaş’taki özel yetkili mahkeme sayısı ise 9
olmuş.
Ne oluyoruz? İnsanlar şakayla karışık soruyor. İstanbul’da
“Olağanüstü hal mi ilan edildi?”
Bu görüntü artık Türkiye’yi yaralamaya başladı.
KAYBEDENLER Peki olan kime oluyor?
Tabii ki, derme çatma iddianamelerle, suç isnatlarıyla yıllarca
içeride yatan, hayatı kaydırılan insana oluyor.
Tabii ki, Adalet’e yargıya oluyor.
Özel yetkili mahkemelerdeki bu hoyratlıklar, adaletsizlikler
yüzünden mahkemelere olan güven hızla irtifa kaybediyor.
Olan Türkiye’ye oluyor.
Olan bunca güzel işi başaran AK Parti iktidarına oluyor.
Olan Ergenekon davalarına oluyor.
Türkiye’de askeri darbe dönemlerinin ortadan kaldırılması için
başlatılan gerçekten çok yararlı bir yargılama süreci, bu
haksızlıklar yüzünden bütün dünyada itibarını kaybetti.
KAZANACAK OLANLAR KİM
Onu da söyleyeyim.
Bir sürü darbe girişimine katılmış, suç makinesi haline
gelmiş bir takım karanlık insanlar, işte onlar kazançlı
çıkacak.
Çünkü Ergenekon davalarında yapılan saçmalıklarda “Kurunun yanında
yaş da yanıyordu.”
Korkum odur ki, bu saçmalıklar yüzünden “Kurunun yanında yaş da
kurtulacak...”
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/19653982.asp