NELER OLMUŞ HAYATTA: KORKMAZ YİĞİT´İN İNANILMAZ AÇIKLAMALARI

Bir zamanlar medya patronuydu. Ünlü bir işadamıydı. Sonra mafya, medya ve siyaset üçgeninde hapise kadar uzanan bir sürece girdi. dünyanın başka ülkesinde olsa bu hikayeden ROMAN veya FİLM çıkardı. sonuna gerçekten alınmıştır ibaresi konarak. İşte Korkmaz Yiğit´in Meclis Soruşturma Komisyonu´nda verdiği müthiş ifadenin tam metni satır satır YeniHarman´da yayınlanıyor. Biz sadece medya bölümünü aldık. Tamamını okumak için siz de dergiyi alın...

Google Haberlere Abone ol
NELER OLMUŞ HAYATTA: KORKMAZ YİĞİT´İN İNANILMAZ AÇIKLAMALARI

KANAL 6 BANA GERİ DÖNDÜ

Şu an benim kullanımımda değil, ama bizim olmaz olsun. Ardından Milliyet, Radikal, Posta…
Atilla Koç (Aydın)- Star Grubunun yönetiminde değil mi?
Şu an onlar kullanıyor efendim, biz istersek çekeriz, ama, çekmiyoruz. Çeksek başımıza bela olur. Bizim kiraladığımız yer değil, başkaları kiraladı; ama sonra mahkeme kararıyla bize döndü, biz de şu an almak istemiyoruz. Milliyet, Radikal, Posta ve 40 küsur tane de dergi bunların alınması söz konusu oldu. Tabii, para yok, parayı biz vereceğiz. 200 milyon dolar lazım. Milliyet’in başına da Mesut bey, Yalçın Doğan’ı getirmek istedi. Bu ara, Mesut Bey, Milliyet’in alımını filan Güneş Bey’den saklıyor, “Güneş, Zafer Mutlu’nun arkadaşı, duyarsa bozulur bu iş” diyor; ama, diğer taraftan para temin edilmesi lazım, onsuz olmuyor. Bir hafta, on gün Güneş Bey’den gizli tutuldu olay, daha sonra söyledi Mesut Bey. Güneş Bey, “Niye benim haberim olmadan Mesut Bey’le paylaştın” diye kapıştı benle. Güneş Bey de, kendisini benim medya ve finans koordinatörüm olarak görmek istiyordu. Tabii, olaylar bu noktaya geldiğinde, yani ben nereye girdiğimi anladım, ama tren kaçmıştı bir kere, çıkacak yer yoktu, çıkmak için çaba sarf ettim, anlatacağım. Sonra, malum bu konuşma bantları yayınlandı. O bantların varlığı çok önceden biliniyordu. Doğru Yol’un da elindeydi. CHP’nin de elindeydi. Doğru Yol’dan Bakanlık yapmış birisi ve o dönemki yine bir milletvekili, Ceylan Otel’de benimle bir çay içmek istediler, “Bizim elimizde böyle bir bant var, biz bunu yayınlamayacağız; ama, sen de bize destek ver” dediler. Birisi benim arkadaşımdı; o andan itibaren arkadaşlığımı kesmiştim hepsiyle de.
Yüksel Çorbacıoğlu (Artvin)- isim verebilecek misiniz?
Vermeyeceğim.
Yüksel Çorbacıoğlu (Artvin)- Şimdi siyasete devam ediyor mu?
Şu anda Mecliste değiller tabii, Doğru Yol’lu diyorum ya.
Nimet Çubukçu (İstanbul)- Efendim, ne oldu da sizin Çakıcı konuşmalarınızı yayınladılar, o safahata kadar her şey iyi gidiyor, daha devamında da sizinle ilgili hayalleri varken ne oldu da yayınladılar?
Daha durun anlatacağım.
Başkan- Şimdi, Sayın Yiğit, çok özür dilerim, bir noktayı konuşmamızın belki dışına taşımak için cevabınızı verdiniz; ama kayıtlara geçmesi açısınadn tekrar sormak istiyorum. Sayın Mesut Yılmaz’ın Türkbank’ı sizin almanız noktasında size yardımcı olmasının nedenini siz izah ettiniz; ama, net bir şekilde…
Daha net, toplayarak edeceğim yani bölük pörçütk anlatıyorum, sonra toplayacağım.
Başkan- Peki.
Yüksel Çorbacıoğlu (Artvin) Sizi neden tercih ettiklerini anlayacağız en sonunda.
Dümdüz toplayacağım.
Başkan- Peki efendim.
Ahmet Güryüz Ketenci (İstanbul)- Bu arada, bir şey sormak istiyorum. Bantların varlığı önceden biliniyordu, söylediniz. Doğru Yol’un da elindeydi, CHP’nin de elindeydi, bu ne zaman?..
Yayınlanmadan aşağı yukarı bir buçuk ay önce. Şimdi bakınız, 4 Ağustos’ta ihale kesinleşiyor ve o gün Mayıs ve Haziran ayında Emniyet’in yazıları ya geliyor, kimse gelmemiş gibi davranıyor veya tutuluyor; oysa, o dönemlerde Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu resmi yazıyla bilgi istiyor Emniyet’ten. Sonra bu yazı gelmesine rağmen rekabet kurulu onay veriyor, Hazine ve Merkez Bankası onay veriyor ve bantlar var, konuşuluyor. Onay veriyor, “hadi parayı getir, yatır ve bankayı al” deniyor. Ne zaman ki bantlar yayınlanıyor, ondan sonra suç duyuruları, şunlar, bunlar yapılıyor. Seksen gün sonra, yani bantlar hasbelkader yayınlanmasıydı bir sorun yoktu. Ben, o dönemlerde hayatımda ilk defa Deniz Baykal Bey’le görüştüm; kendisini ziyaret ettim.
Başkan- O dönemlerde derken tarih olarak?
Yani yayınlanmadan önce. Yani, herkes, Deniz Bey’e o bandın yayınlanmamasını istemek için gittiğimi düşündü veya öyle geçildi; o anekdotu paylaşmak istiyorum. İçinizde CHP’li var mı?
Başkan- Var efenim, Sayın Güryüz Ketenci ile Sayın Çorbacıoğlu, CHP’li.
En dikkatli dinleyiciler onlar zaten.
Ahmet Güryüz Ketenci (İstanbul)- Yani, o bantları yayınlayan beş arkadaştan biri benim.
O zaman, sizinle daha çok görüşeceğiz; sizi hep hatırlayacağım.

GÖNENSİN RANDEVU ALDI

Ahmet Güryüz Ketenci (İstanbul)- Onu biliniz diye söylüyorum.
Teşekkür ederim; şaka söylüyorum. Efendim, Ben Deniz Baykal Bey’e gittim, kendimi anlattım; çünkü, bu kadar işin içine giriyorsunuz…
Yüksel Çorbacıoğlu (Artvin)- Siz gitmek istediniz değil mi?
Ben randevu alarak gittim. Okay Günesin, Yeni Yüzyıl’ın Genel Yayın Yönetmeni, randevuyu aldı. İtiraf etmeliyim, Deniz Baykal Bey, o gün, o dönemde tanıdığım, bende, en fazla devlet adamı intibaını bırakan liderdi. Ben ona, “Sizin elinizde bant var mı, bandı sakın yayınlamayın” gibi bir cümle hiç söylemedim. Sizler, bunu Deniz Bey’den teyit edebilirsiniz. Deniz bey, sadece beni dinledikten sonra çok üzüldü ve dedi ki; “Seni bir ay önce tanımamız lazımdı. Bizim elimizde, allah kahretsin, bir bant var; arkadaşları kontrol edemeyebiliriz, bizim hemen buna müdaheale etmemiz lazım.” Benim yanımda Fikri Sağlar Bey’i aradı. Ben böyle bir talebimin olmadığını kendise ifade ettim, daha doğrusu böyle bir bant var mı, yok mu, sormadım veya, “Böyle bir bant varsa sakın yayınlamayın” diye asla söylemedim. Deniz Bey, Fikri Sağlar beyi aradı, dedi ki: “Fikri sakın bir çılgınlık yapma; bir yanlışlık yapmak üzereyiz; önce bu arkadaşımızı tanıyalım, sonra değerlendirelim.” Fikri Sağlar nasıl bir karşılık verdi bilmiyorum; ama, Deniz Bey biraz bağırıp çağırdı, karşılıklı sesleri duyuyordum. Deniz bey benim yanımda, Fikri Sağlar da telefonda herhalde. Deniz Bey’in kızardığını fark ettim, telefonu yüzüne kapadı. “Ben, şimdi Meclis’e gideceğim, derhal konuşmam lazım, bunu başıboş bırakmamamız lazım” dedi. CHP’li arkadaşlarım bunu teyit edebilirler. Sonra, Hüsamettin Özkan Bey’e gittim, o hiç bilinmedi, duyulmadı. Hüsamettin Özkan Bey, bir akşam İstanbul’da Conrad Otel’in önünden beni aldı. Bostancı’da evine gittik.

MİLLİYET’İ ALMA BAŞINI AĞRITIRLAR

Başkan- Daha önce bir tanışıklığınız var mıydı kendisiyle?
Hayır efendim, dedim ya benim hiç kimseyle tanışıklığım yok. Dedi ki: “bu Milliyet’i almaktan vazgeç, senin başını çok ağrıtacak bazı birimler...” Allah Allah, bir sürü şeyler, “Sen, işte, inşaat yapıyorsun, inşaat yap, şudur, budur…” Öyle şeyler anlattı ki... Dedim ki; “Eğer böyle düşünüyorsanız ben Milliyet’ten de vazgeçeyim. Türkbank’tan da vazgeçeyim.” O da heyecanlandı. Zaten biraz da fazla viski içmişti, hemen Bülent Ecevit’i aradı, büyük bir sevinçle, “Milliyet’i almaktan vazgeçti” dedi. Evinden çıktım, Kamuran aradı, “Mesut Bey Bodrum’dan geliyor, Rekabet Kurulu’nun bir resepsiyonu var, seni bekliyor” dedi. O arada, Güneş Taner Amerika’da.. IMF’nin bir toplantısı mı var, nesi var bilmiyorum.
Başkan- Çok affedersiniz, Sayın Özkan hangi gerekçeyle “Milliyet’i almaktan vazgeç” diyor; yani, sizin o günkü tespitiniz ve yaşadıklarımızdan sonra bugünkü değerlendirmeniz nedir?
Bugünkü değerlendirmem şu. O zaman Bülent Ecevit bir açıklama… Kapı kapı dolaşıp, “Korkmaz’a sakın medya satmayın” diyor, “Kara para, finans ve medya sektörünü ele geçirmeye çalışıyor” diyor. Ben de, o dönemde Milliyet’te ona bir cevap yazdım. “Sen Başbakan Yardımcısısın, hangi hakla kapı kapı dolaşıp ‘bunu ona satma, buna satma’ diyebiyorsun, eğer bildiğin bir şey varsa sen işlem yaparsın, sen icra makamında birisin, bu şekilde bir şey yapma hakkına sahip değilsin” dedim. Çok fazla ağır bir cevap yazmıştım, Aydın Doğan biraz yumuşattı; ama, yumuşatılmış hali bile ağırdı.
Başkan- Yani, Sayın Özkan’ın tek gerekçesi Sayın Ecevit rica ettiği için istediği için mi böyle bir olaya Milliyet’ten vazgeçmenize aracı oldu?
Tam açıklamasını bilmiyorum; ama, herhalde beni sevdiği için değil. Sonra akşam Mesut Bey’le görüştük. “Sen Özkan’a nasıl böyle bir konuşma yaparsın” dedi; çünkü, Hüsamettin Özkan hemen Bülen Ecevit ve Mesut Bey’le görüşmüş. “Korkmaz Milliyet’ten vazgeçti, Türkbank’tan da vazgeçiyor” demiş ve hemen “ara ve düzelt” dedi. Hüsamettin Özkan’ı aradım. Tabii o an artık dünyanın ters dönmeye başladığnın farkındaydım, büyük problemler olabileceğinin farkındaydım.
Başkan- Yani, iş gittikçe çetrefilleşmeye başladı, bu görüşmelerden sonra bu kanaate vardınız.
Çok önce vardım; ama, çıkacak kapı arıyorum. Aradım Hüsamettin Özkan’ı, dedim ki: “Ben devam edeceğim.” Tabii, ben burada medya sahiplerine hiç değinmeyeceğim; ama, çok önemli bir parçasıdır, bu konuşmaların hepsinin bir parçasıdır onlar; o zamanki benim dışımdaki medya sahiplerini kastediyorum. Bu arada, Kutlu Aktaş İstanbul Valisi’ydi. Ben Arnavutköy’de bir okul yaptım ve Milli Eğitim’e armağan ettim bu okulu. Güzel bir okuldu, hala da çok iyi eğitim verir ve kurduğum bir vakıf da o okulun bütün ihtiyaçlarını karşılar. Kutlu Aktaş, Vali olarak geldi okulu ziyaret etti, -o küçük kitapçıkta da beraber resmimiz var, belki görebilirsiniz, en arkada olması lazım- sonra, o gün biz nerede ne yapabilirsek yapmaya çalışıyoruz. Bir de, Etiler’de bir okul yeri daha verdi bana, “Burayı da okul yap” dedi, “Güzel sanatlar lisesi yapalım burayı” dedi, “peki” dedik. Fakat, burası çok kıymetli bir yerdi. İstanbul’da Akmerkez’in hemen bitişiğiydi. Dedi ki, “Buraya bir tane de bin araçlık kapalı bir garaj yap, bu garajın yüzde 10 gelirini Milli Eğitim’e ver, yüzde 90’ı da senin vakfın olsun.” Bu şekilde bir anlaşma imzaladık vali olarak; o resim de anlaşmanın imzalandığı resimdir. Ardından, sonra Bakan oldu. Bakan olduğunu da Mesut Bey’in evinde ilk ben öğrenmiştim. Dedim ki, “Ben bir hayır işi yapıyorum, bu garaj çok para getirecek bir olay; yüzde 90 gelirinin benim olması yarın spekülasyona sebep olur; yaptığımız iş zarar görebilir.” Kendisini ziyaret ettim ki, hem hayırlı olsun deyim, hem de bu yüzde 90 gelir benim olmasın, yüzde yüzü Milli Eğitim’in olsun deyim. Bu konuşmaları o sıra Kutlu Aktaş kaydettiği için var. Ben bunun için gittim. Bazı isimleri teleffuz ederken bilinçli olarak, “Sayın” ekini kullanmak istemiyorum, o şeye değer bulmuyorum. Bu muhterem bana tuzak kuruyor; bir dinleme teşkilatı kuruyor ve ne konuşacağını bilmediğiniz bir insan size geliyor, niye buna tuzak kurma ihtiyacı duyarsınız, niye sesinin kayda alma ihtiyacı duyarsınız ki! Uzakmayayım, bana o konuşmada dedi ki; “Ya, şu senin İstanbul’daki güzel evlerini hiç gezemedik” Ben de “Sayın Bakan, sen çabuk Ankara’ya gel; ama, İstanbul’a geldiğinde gezdiririm” dedim. “Fiyatları hangi rakamda” dedi. “250 milyon dolar ile 1,5 milyon dolar arasında” dedim. Düşündü, düşündü “İzmir’i satsak, Adapazarı’nı şöyle yapsak, bunu böyle yapsak, biz herhalde alamayız” dedi. Ben de dedim ki, “Sayın Bakan, geldiğinde bir gez, eğer beğendiğin bir şey olursa senin için biraz daha toleranslı davranırım, uzun vade yaparım.” O davranışa başka türlü yaklaşılmaz. Bu konuşmalar kayıtlı. Öyle yaklaşımda başka türlü bir cümle sarf edemezsiniz. Birden “Aman, beni böyle şeylere karıştırmayın” dedi, “Biz böyle işe gelemeyiz.” Allah Allah, ben taş kesildim. “Sen niye böyle yaptın” dedim, “Senin tutumun beni çok rahatsız etti” dedim, “Ben sana ne dedim ki, sen böyle bir tepki veriyorsun” dedim, orada bir kapıştık.
.


(Müthiş açıklamalar, dehşet ilişkiler ağı, Korkmaz Yiğit’e kim hangi bakan işkence emri verdi! Devamı ve yine devamı yeni Harman’da...)

Sıradaki Haber İçin Sürükleyin