NAZLI ILICAK, KAZAYA UĞRAYAN YAZISINI BİR KEZ DAHA KALEME ALDI

İşte Nazlı Ilıcak'ın Zafer Mutlu'nun yıkılan okuluyla ilgili kazaya uğradığını söylediği yazısındaki görüşlerinin kısa özeti...

Google Haberlere Abone ol
NAZLI ILICAK, KAZAYA UĞRAYAN YAZISINI BİR KEZ DAHA KALEME ALDI

NAZLI ILICAK / SABAH



Yazdıklarımız, yazamadıklarımız ve sorumluluğumuz


Köşe yazarları, sadece yazdıkları değil, temas edemedikleri konulardan dolayı da sorumlu tutulur. Nitekim, kızım Aslı telefon etti, "Anne neden Zafer Mutlu'nun okulunun yıkılması meselesine girmedin?" diye sordu. Üstelik, bu okulun Mutlu'nun genç yaşta kaybettiği kızı Zeynep'in ismini taşıyan bir Vakfa ait olması, insanı daha da üzüyordu ve etkiliyordu. Aslı'ya, "Yazdım ama, bir kazaya uğramış" cevabını verdim. Dolayısıyla görüşlerimi tekrar etmek vacip oldu.
Kısaca özetleyeyim:
Ortada bir hukuki ihtilâf bulunsa dahi, üstelik okulların açılmasına bu kadar az zaman kalmışken, Eyüp Belediyesi'nin giriştiği yıkım çok büyük bir hata olmuştur. Kendisi bir şey kazanmadığı gibi, onun yanlış tutumu, ister istemez AK Parti iktidarını da zedelemiştir. Zafer Mutlu'nun bir gazeteci olması, Vatan gazetesinde muhalefet yapması, sadece hukuki saiklerle hareket edilmediği izlenimini doğurmaktadır. Ben de dahil, herkes, aynı soruyu soruyor: "Sizin taraftarınız, destekçiniz böyle bir okulun sahibi olsaydı, gene de yıkım ekiplerini yollar mıydınız?"


***


Gerçekten de, köşe yazarları büyük bir mesuliyet altında. "Derviş Yunus bu sözü eğri büğrü söyleme / Seni sigaya çeken bir Molla Kasım gelir" mısraları, sanki bizler için söylenmiş. Geçenlerde yaşadığım bir olayı nakledeyim: İsmail Saymaz isimli bir gazeteci, üniversite için tezini hazırlarken, benim yazılarımı ele almış. Kendisine yardımcı oldum; 1974'ten beri yazdığım makalelerin pek çoğunu incelemesi için verdim. 12 Eylül dönemine ait bir yazımla karşıma çıkmaz mı! Daha doğrusu bir cümleyle: "12 Eylül, milli iradenin ayağa kalkması hadisesidir." Düşündüm, taşındım, böyle bir cümle yazmama imkân yok. Gerçi, o dönem, fikirlerimizi ifade etmek için, aynı makalede, eleştirilerle denge sağlasın diye övgü dolu cümleler de kullanıyorduk. Çünkü, her an gazetenin kapatılması tehlikesi mevcuttu. Ama kantarın topuzunu bu kadar kaçırmış olamazdım. Ve birden aklıma geldi... bir başkası o cümleyi makaleme sokuvermişti. Hatta, münakaşa da etmiştim ama, yapılacak bir şey yoktu. Aradan uzun yıllar geçtikten sonra, genç bir gazeteci, ödevini hazırlarken, "Peki niçin ertesi gün düzeltme yapmadınız?" diye bana soruyordu. Belli ki, o günkü şartlardan habersizdi. Ama gene de haklıydı.
Bugün, elbette öyle bir dönemden geçmiyoruz. Üstelik, internet medyası, anında bütün gelişmeleri duyuruyor. Bir yerden manivelayı sıksanız, fikir nasıl olsa akacak bir mecra buluyor.
Evet... Yazdıklarımız kadar, yazmadıklarımızdan, üstünü örttüklerimizden ya da örtmeye çalıştıklarımızdan da mesulüz. Okurlarımızın uyarıları ya da övgüleri, kendilerine tek tek cevap yazamasak bile, yönümüzü tayinde yardımcı oluyor. Bu vesileyle, ilgili okurlarıma teşekkür ederim.



 

Sıradaki Haber İçin Sürükleyin