Mehveş Evin/AKŞAM
Günahkar bir mesleğin mensubu değilim...
Eski Hürriyet, yeni HT yazarı Bekir Coşkun'un AKŞAM Gazetesi'ndeki röportajı, şimdiden basın tarihine geçti bile. Sözlerinin zamanlaması ve içeriği, yalnızca başka bir gazeteye transferi nedeniyle değil, Doğan Grubu'na kesilen astronomik ceza sebebiyle de önem taşıyor. Her soruya verdiği cevapta gazetecilik zekasını konuşturan, söyleşiyi esprilerle renklendiren Coşkun'un mesleğe dair yaptığı özeleştirilerin bir kısmına katılsam da, 'günahkar bir mesleğin mensuplarıyız' gibi seksi bir başlığın altını başka türlü doldurmasını beklerdim.
İşte nedenleri:
KOKUŞMUŞ MEDYANIN PARÇASIYIZ: Gazeteciliği bunca seven ve
öven Coşkun, kendi içinde bulunduğu medyayı günahkar bir meslek
ilan etti. Evet, medyanın günahı çok. Evet, medyanın ayak oyunu da
çok. (İş dünyasında, tıpta, hatta akademide de çok ama siz bunları
duymuyorsunuz!) Evet, okurların gözünde fena halde itibarsızlaştık.
Fakat hala bu kadar 'kokuşmuş' bir medyanın içinde olmayı
sürdürüyorsanız, siz de bu oyunun bir parçası olmayı kabul
etmişsiniz demektir...
BOĞAZ'DA OTURAN GAZETECİ MİTİ: Bekir Bey'in
meslekte 'günahkar'lık olarak tarif ettiği şey, tuhaf bir şekilde
AKP taraftarı medyanın da eleştirdiği meselelerle örtüşüyor:
'Gazeteciler toplumdan koptu. Arabalarının camları füme,
Boğaz'da oturuyorlar.' Yani günahlar, parayla birlikte geldi...
Tıpkı siyasette, iş dünyasında olduğu gibi! Tıpkı 80 sonrası
toplumun her alanında sirayet ettiği gibi! Bu durumda bir tek
medyayı günahkarlıkla suçlamak doğru mu? Kaldı ki Boğaz'da oturup
halktan hiç de kopuk yaşamayan, itibarlı gazeteciler var.
NOSTALJİ KURTARMIYOR: 'Eskiden gazeteciler
yoksuldu, çalışma koşulları kötüydü. İtibar var mıydı? O şartlarda
ne kadar olursa o kadar'. Şahsen 10 yaşından beri gazete okumak
gibi kötü bir alışkanlığım (!) var. Talihsizlik bu ya, 12 Eylül
çocuğuyum ve hatırımda kalanlar hiç de Bekir Bey'in tarifine
uymuyor... Ondan ötesi, Mimar Sinan'da Yüksek Mimarlık ve
Mühendislik Okulu genel sekreteri olan dayım, 1974'te öğrencisi
tarafından 'projesi geçer not almadığı için' evinde öldürüldüğünde,
Abdi İpekçi'nin yönettiği Milliyet'te cinayet haberi 'Öğrencinin de
son hakkıydı' diye çıkmıştı. Türk medyası o dönemde çok mu
'pirüpak'tı?
KİM SEYİRCİ KALDI? Yazarın 'günahkar medya'yla
ilgili asıl vurgusu, AKP döneminde olan bitene seyirci kalmakla
ilgili: 'Biz yıllardır Türkiye'nin başına çorap örüldüğünü
toplumdan gizledik. 'İyi gidiyor' dedik. Evlere nohutlar,
mercimekler gitti, yoksullar onlara oy verdi ve medya bunu sorun
yapmadı.' Garip şey... Benim hatırladığım kadarıyla merkez medya,
bu haberleri, hele Ergenekon'u tam da Bekir Bey'in arzu ettiği gibi
yansıttı. Bu uğurda yalan haber bile yapıldı. Zaten bu nedenle
Doğan'ın başına çorap örüldüğü konuşulmuyor mu?
YENİ-ESKİ NESİL GAZETECİ FARKI: Nedense 'teknoloji
gelişti, gazetecilikte mertlik bitti' şeklinde bir algı var eski
silahlarda. Ben internetinden baskı tekniğine, sürecin tam tersine
işlediğini düşünüyorum. Günümüzdeki asıl sorun hem ekonomik, hem
medya patronlarının ve yöneticilerinin bu meslekten bihaber
olmasında yatıyor. Ne yazık ki bu sadece Türk basınının değil,
dünyanın ortak derdi bu: Artık eskisi gibi habere bütçe ayrılmıyor,
masabaşı ve yazar odaklı gazeteciliğe talim
ediyoruz.
BASKI YA VARDIR, YA YOKTUR: 'Baskı yapılmadı ama
hissettim' diyen Bekir Coşkun, muhalif bir yazar olmanın bedelini
ödediğini ima ediyor. Bu bedel, daha güçlü bir finansal yapısı olan
bir gruba geçmek... Ha eğer iktidar gerçekten bir tasfiye listesi
yaptıysa, umarız yeni gazetesinde bunun belgelerini yayınlar. Çünkü
bu iddia, en az 28 Şubat sürecinde andıçlanan gazeteciler konusu
kadar vahimdir. Eğer bu konu açıkça konuşulmayacaksa, kabulümdür:
Günahkar bir mesleğin mensuplarıyız.