Milliyet yazarı Hasan Cemal, Mehmet Altan'ın dün yayımlanmayan yazısına bugün köşesinde yer verdi. Cemal ‘Yeni Türkiye’ derken kastedilen bu muydu? başlıklı yazısında şu notu düştü:
"Bugün köşemi Mehmet Altan’a bırakıyorum. Star gazetesi
önceki gün sevgili Mehmet’in Denktaşlaşmak başlığını taşıyan
yazısını yayınlamayı reddetti ve onunla yollarını ayırdı.
Bu yakınlarda Ece Temelkuran... Daha önce Banu Güven, Can Dündar,
Ruşen Çakır... Nedim Şener, Ahmet Şık’la birlikte hapse düşmüş
sayısız meslektaşım...
Gazeteci milleti gerçekten zor bir dönemden geçiyor. Eleştirel
seslere ve farklılıklara tahammül gitgide azalıyor.
Maalesef öyle."
İşte Mehmet Altan'ın o yazısı:
Denktaşlaşmak...
Denktaş’ın cenaze törenini izlerken, daha sonra epey yaygınlaşan
Ankaralılaşmak sözcüğünü ilk kullandığım zamanı hatırladım.
Rauf Denktaş’ın defnedilme sürecinin çoğu mecrada Özel Harp
güzellemesine döndüğünü, çözümsüzlük çözümdür siyasetinin feraset
olarak sunulduğunu görünce, acaba siyasal jargonumuza
Ankaralılaşmak’ın yanı sıra bir de Denktaşlaşmak kelimesini mi
eklesek diye düşündüm...
Siyaseten Denktaşlaşmak ne demek?
Aslında bunu KKTC’nin bugünkü hali tanımlıyor... Tek parti
anlayışıyla kendi halkımıza AB Üyesi Kıbrıs Cumhuriyet’ini
hâlâ Güney Kıbrıs Rum Kesimi diye takdim etmeye devam
ediyoruz...
Halbuki yerkürede KKTC’yı tanıyan tek bir ülke var, o da
Türkiye...
KKTC’nın bu duruma düşmesinin ise tek bir nedeni var, Özel Harp
destekli Denktaşlaşma anlayışıdır.
Türkiye ve KKTC’ya büyük avantajlar sağlayan ve Ak Parti
iktidarının da en değerli ve önemli hamlelerinden birini yaparak
desteklediği Annan Planı, Rauf Denktaş yüzünden saha dışına
atıldı...
Ve KKTC, dünyaca tanınan AB üyesi bir konuma rahatlıkla
yükselebilecekken, yediği çelme ile Korsan Ada kimliğinde takılı
kaldı...
Bu vesileyle, bir önceki Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’ın
“Kıbrıs sorunu yüzde 70 gayri menkul sorunudur” dediğini de
anımsatayım...
Özetle, “Çözümsüzlük çözümdür” anlayışı henüz dört başı mamur bir
şekilde deşilmedi...
İnsani bir uğurlama, siyaseten hâlâ Türkiye’yi ve KKTC’yi çok zor
duruma sokan bir siyaset anlayışını yüceleştiren bir seremoniye
dönünce, insan doğrusu zaman içinde gelinen noktayı
sorguluyor...
Ve “siyaseten Denktaşlaşma” endişesini dile getiriyor.
Neden insan değil de devlet daha önemli? Zaten devletin amacı
insanını çok daha iyi yaşatmak değil mi?
KKTC, insana değil de “Özel Harp Dairesi’ne” bağlı bir
anlayışa önem verdiği için bugün hukuksal kimliğinin kimsenin
tanımadığı, merhum Denktaş’ın torunu da dahil vatandaşlarının ezici
bir kısmının Kıbrıs Cumhuriyet’i vatandaşı kimliğiyle AB
üyeliğini tercih ettiği bir yer haline geldi.
Üstelik, bugün AB müzakere sürecinde tıkanan azımsanmayacak dosya
sayısı da, daha önceleri çok daha detaylı bir şekilde anlattığım
Şükrü Sina Gürel’in ‘Denktaşlaşmış’ anlayışının sonucudur.
*
Öte yandan, işine ve özerkliğine özen göstermenin şimdilerde
huzursuzluk doğurduğunun çok farkındayım.
Ancak, bu huzursuzlukların bana yansıyan kısmını, benim hiç
çekinmeden açıkça her yerde ve her defasında anlatacak bir
fıtrattan geldiğimi bilmezden gelenler olduğu gibi, azalan yazı
günlerimi bir özgürlük meselesi olarak görmek yerine, gazete ile
aramda ihtilaf çıkması gibi çok tâli bir neticeye ulaşmak amacıyla
saptıranlara da rastlıyorum.
Denktaşlaşma eğilimlerinin fazlasıyla kıpırdadığı günümüzde herkes
rahat olsun, sorunları herkese, her zaman açıkça söylerim,
kimse durumdan vazife çıkarmasın...
Bu tür yorumlardan rahatsızlık duyanlar var ise, onlar da üçüncü
şahısların yorumlarına gösterdikleri hassasiyeti biraz da
etraflarına göstersinler...
Denktaşlaşma türü bir kelimenin zihinlere düştüğü ortamlarda
kabalaşmayalım, hoyratlaşmayalım ki, fırsatçıların pek
sevdiği peynir fareliği de ivme kazanmasın.
Yazıyı bitirirken Hrant Dink davasının sonucu beş yıl sonra
nihayet belli oldu, meğer kahvede pişpirik oynayan çocuklar
kendi kafalarına göre Hrant’ı öldürmüşler...
Bu karar isabetliyse, Hrant’ı hedef gösteren ve mahkeme
sırasında ona bozuk para atarak taciz eden generali de, tüm
diğer Ergenekon sanıklarını da serbest bırakalım...
Katille resim çektiren ve idari ve hukuki soruşturmanın dokunmadığı
askeri personeli de tamamen unutalım...
Benim anladığım Ergenekon, Uludere’den sonra ikinci golü de attı...
Ancak bu golde kendisine her bir yandan destek verildiği de
açık.
Yeni Türkiye derken herhalde kastedilen bu değildi.
MEHMET ALTAN'IN AYRILIK HABERİ İÇİN