KAAN ALTIN: CADDE’DE HABERE BAKIŞ AÇIM DEĞİL AMA YARARLANDIĞIM KAYNAKLAR DEĞİŞTİ

MEDYATAVA RÖPORTAJ- NTV’nin dış haberler servisinde çalışırken Milliyet Cadde’ye transfer olan, Çınar Oskay’ın Radikal gazetesine geçmesinin ardından da Cadde’nin yayın yönetmeni olan Kaan Altın, Sayım Çınar’a konuştu...

Google Haberlere Abone ol
KAAN ALTIN: CADDE’DE HABERE BAKIŞ AÇIM DEĞİL AMA YARARLANDIĞIM KAYNAKLAR DEĞİŞTİ

Daha önceleri NTV dış haberler servisi şefiydiniz. Şimdi Milliyet Cadde’nin yayın yönetmenliğine getirildiniz. Çınar Oskay’ın Radikal gazetesine transferinden sonra Cadde ekinde neler değişti?


Çınar’ın attığı temel çok sağlam. Açtığı yoldan ilerliyoruz biz de. Amacımız, çok renkli, çok çeşitli, merak uyandıran, albenili, canlı bir gazete yapmak; Cadde’yi daha da ileri taşımak. Sorunuza gelirsek, ufak tefek oynamalar dışında çok büyük bir değişim yok Cadde’de. Dediğim gibi biz yine aynı disiplinle çalışmaya devam ediyoruz.


 


Biraz gazetecilik geçmişinizden bahseder misiniz? Milliyet Cadde ekini rakiplerinizden daha çok ne ayırıyor?


Tesadüf eseri bulaştım bu işe; eğitimli değil, alaylıyım birçok meslektaşım gibi. İşletme Fakültesi mezunuyum. Neyse, gazetemiz magazin ağırlıklı değil esasında. Ya da şöyle söylemek gerekiyor: Biraz klişe olsa da “düzeyli magazin” yapmaya çalışıyoruz biz. Aslında yaptığımız işin life-style olarak tanımlanması daha uygun bence. Spor da var burada seyahat de, teknoloji de, insan öyküleri de, canlı röportajlar da var, dış basından çeviriler de, sağlık dizileri de var, lüks de, iyi yemek de var, şarap da, moda da. Hayatın kendisi var bu sayfalarda kısacası. İçerik olarak çok farklı, dolu dolu bir yayın bizimkisi. Sade, temiz, eli yüzü düzgün ve basit. Karışık değil bir kere. Aradığınız her şeyi kolayca bulmanız mümkün. Mizanpajından diline, habere bakış açısından seçimine farklı bir tarz. Rakiplerimizi küçümsemek istemem ama biz başka bir şey yapmaya çalışıyoruz. Okuyucularımızdan, benim kendi çevremden aldığım geri dönüşler de doğru yolda olduğumuzu gösteriyor.


 



Milliyet Cadde ekibi toplantı halinde


 


Gerilim dolu bir ülkede yaşıyor olmamızı neye bağlıyorsunuz? Yeteri kadar muhalif olmamamızın nedeni nedir?


Hoşgörüsüzlüğe, insanların birbirlerini dinlememesine, empati kurmamalarına, yetişmiş insan yokluğuna bağlıyorum temelde. Ve dayatmalara. Eğitim şart, kafaların değişmesi lazım. Gazetecilik aslında muhalif olmaktır. Ama günümüz şartlarında, mevcut düzende ne kadar muhalif olunabiliyor ki? Yine de aşındırmak, her istenileni, dayatılanı kuzu kuzu kabul edip uygulamamak gerekiyor.


 


Wikileaks internet sitesi tarafından yayımlanan on binlerce gizli belgede, Amerikalı diplomatların dünya liderleri hakkında yaptıkları ilginç tanımlamalar ve yorumlar da ortaya çıktı. Sizce, Türk medyası bu krizden nasıl etkileniyor?


Daha açıklanan kısım yüzde 1 bile değil. Ama bu demek değil ki bu belgeler önemsiz, ciddiye alınmaz. Dikkatle takip etmekte fayda var. Aralarında çok ilginç noktalar olmakla beraber kişisel yorumdan öteye gitmeyen, incir çekirdeğini doldurmayacak kısımlar da var tabii. Türk medyası bence yine bir sınav veriyor; özellikle de “Türkiye’ye ilişkin bilgi ve belgeleri nasıl haberleştirmek gerekir?” noktasında. Yandaş medya sadece hükümeti öven kısımları ön plana çıkarma telaşında ki bu yapılan habercilik değil. Tarafsız bir gözle belgelerde iyi ya da kötü ne varsa yansıtmak gerekir. Dengeli olmak esastır sonuçta habercilikte. Yani “Bir tarafı verelim, öbür taraf hükümete dokunuyor, uzak duralım” mantığı yanlıştır. Ama bunun tam tersi de doğru. Sadece hükümeti zor durumda bırakabilecek kısımlara odaklanıp diğer bölümleri es geçmek de olmaz. Bu tartışma daha çok su kaldırır, Wikileaks de uzun süre gündemi meşgul eder. Şunu da söyleyeyim: Tartıştığımızla kalırız, maalesef Türkiye’de değişim o kadar kolay olabilecek bir şey değil. Halkımız unutacak; maalesef bir süre sonra biz de.


 


Magazin gazeteciliği yapmak sizde ne gibi değişimlere yol açtı? Milliyet Cadde ekinin magazine bakış açısını anlatır mısınız biraz?


Gazetecilik gazeteciliktir. Böyle ayrımlar çok doğru gelmiyor bana. Üstelik Türkiye’de “magazin” yanlış kullanılıyor çoğu zaman. Kelime anlamına bakalım; magazin, “Halkın çoğunluğunu ilgilendirecek, çeşitli konulardan söz eden bol resimli yayın” demek.  Olaya böyle baktığınızda yapılan işin klasik habercilikten çok farklı olmadığını görüyorsunuz. Herkes yaptığı işi en iyi şekilde yapacak, çok çalışacak, doğru ve düzgün haber verecek. Haktan hukuktan ayrılmayacak, birilerini aşağılayalım, birilerine çakalım, gülelim, eğlenelim kolaycılığına kaçmayacak. Efendi olacak, ama yeri geldiğinde de lafı gediğine koymayı bilecek. Bazen kimsenin görmediği, görmeye yanaşmadığı bir açıdan verecek haberi, tersten çakacak. Haber olmak için yırtınanlara prim vermeyecek, haber değeri yoksa polemikten uzak duracak, yazının şehvetine kapılmayacak. Cadde’de biz bunu yapmaya çalışıyoruz. Bendeki değişime gelirsek; habere bakış açım değil ama yararlandığım kaynaklar, mecra, referans noktaları değişti tabii. İnsanoğlu kolay alışıyor, başta zorlansam da ben de alıştım bu yeni düzene.


 


Magazin insanları biraz eğlendiriyor ve kafalarını dağıtıyor. Magazin haberlerinin ülkenin gündemine oturmasına ne diyorsunuz?


Şerh koyarak söylemeliyim, bir ihtiyacı dolduruyor magazin. İnsanlar evlerine ekmek götürmenin derdinde, ezici çoğunluk aç, evden dışarı çıkılmıyor, çünkü para yok. Ve insanlar pırıltılı hayatların özlemini çekiyor. Bu gayet doğal. Bu boşluğu da magazinle dolduruyorlar, o figürlere öykünüyorlar. Onlar gibi olma şansları yok, böyle avutuyorlar kendilerini. Sağlıksız bir şey tabii ama ekonomik durum düzelmeden -bizi teğet geçen ekonomik krizden bahsediyorum!- değişen bir şeyin olmayacağını düşünüyorum. Tabii halkın bilinçlenmesi de şart.


 


Ülkemizde genç kızlar hangi oyunculara, hangi sanatçılara ilgi duyuyorlar? En çok hangi ünlü haberleri okunuyor?


Geçenlerde Ali Ağabey yazmıştı, Ali Eyüboğlu, “Gençler hangi ünlüleri rol modeli olarak alıyor?” diye. Sonuçlar çok da şaşırtıcı değil aslında. Gündemde olan şarkıcılar, türkücüler, televizyoncular, siyasi kişiler pek değişmiyor. Son iki yıldır Kenan İmirzalıoğlu mesela, liste başı. Listenin gediklileri, Orhan Gencebay, Sibel Can, Seda Sayan, Beyazıt Öztürk, Hülya Avşar, Tarkan… Hepsini saymayayım. Sadece genç kızlar değil, genelleme yapmakta fayda var. Değişik yaş gruplarında her iki cins de ufak tefek farklılıklarla aynı insanlara, aynı haberlere ilgi duyuyor görünüyor. Ve tabii en önemlisi, polemikler, aldatma-boşanma hikayeleri, birileriyle yakalananlar, aşk yaşayanlar ilgi çekiyor.


 


% 80’i arka sokaklar olan ülkemize nasıl bir bakışınız var? Cadde eki % 80 için neler yapıyor?


Halktan kopuk olmamak lazım. Hepimiz eğrisiyle doğrusuyla bu toplumda yaşıyoruz. Biz, doğrudan belki onları ilgilendirmese de çok çeşitli ve bol haberi sade bir şekilde vererek gazetecilik yapmaya gayret ediyoruz. Okuyucu kitlemizin eğitimli, şehirli beyaz yakalılar olduğunun farkındayım tabii. Ama bu demek değil ki elitist, halktan uzak bir yayın yapıyoruz. Elimizden geldiği kadarıyla doğru ve düzgün bir yayıncılık yapmaya çalışıyoruz. Bilmiyorum dışarıdan bakınca nasıl görünüyor…


 


Magazinin olmadığı yerde yaşamak zor ama her şeyin magazin olduğu bir yerde de yaşamak olanaksızdır, öyle değil mi?


Bu biraz “Fala inanma falsız da kalma” örneği gibi. Magazine “Tu kaka” diyoruz ama onsuz da duramıyoruz. Dünyada da durum farklı değil. Magazin ağırlıklı dış kaynaklardan her gün aynı isimler geliyor, yüzler neredeyse hiç değişmiyor. Kısaca söylemek gerekirse; magazin olsun ama seviye kaçmasın, iş şirazesinden çıkmasın…


 


Gazete ve televizyon habercileri son hızla internete yöneliyorlar. Sizin internetle olan ilişkiniz nasıl? Günde ne kadar magazin sitelerinde dolaşıyorsunuz?


Valla öyle bir koşuşturmaca içindeyim ki, internette gezinmeye çok fazla zamanım yok. Dış haberciliğimden gelen bir alışkanlık, sabah e-postalara bakıp, tasnifleyip, gereken cevapları verdikten sonra baktığım ilk site BBC World oluyor. Sonrasında yabancı gazeteler, dış kaynaklı magazin siteleri. Yerli magazin sitelerini çok takip ediyorum diyemem, çünkü zaten oradaki malzeme benim önüme geliyor her sabah. 


 


Milliyet Cadde ekinde bolca İstanbul röportajları okuyorum. İstanbul’da gezilecek yerler daha çok size neleri hatırlatıyor?


Şehir korkunç bir hızla değişiyor tabii. Ama hiç değişmeyen -iyi ki de böyle- yerler de yok değil. Ben biraz muhafazakar bir adamım bu konuda. Mutlu olduğum yerden kolay kolay ayrılmam, yenisini aramam. Ama bizim İstanbul röportajlarımızda klasik bir sorumuz var, “İstanbul’un simgesi neresidir sizin için?” diye. Onu yanıtlayım sizin için isterseniz: Boğaz’dır, Adalar’dır, Tarihi Yarımada’dır.


 


İstanbul’da daha çok neleri seviyorsunuz? Şehrin ruhunu aramak için dolaşmak gerekir. Siz daha çok nerelerde dolaşırsınız?


Çok vaktim yok açıkçası. ”Ama huzur bulduğunuz yer neresi?” diye soracak olursanız Yeşilköy’de bir balıkçım var; Eski Ev Balık Lokantası, orada mutluyum. Asmalı Cavit’e giderim sık sık, Yakupçulardan değilim yani. Büyükada’da Milto vardır, Kuzguncuk’ta İsmet Baba, Kireçburnu’nda Tarihi Ali Baba Lokantası sonra. Anlamışsınızdır, rakı-balığı, iyi yemeği, hoş sohbeti ararım. Boğazı, Levent çevresini severim, kalabalıklardan pek hoşlanmam. Hafta arası, iş sonrası dışarı çıkmamaya gayret ediyorum, çünkü çok yorucu oluyor. Ha bir de, Kırklareli’nin bir orman köyünde aileme ait bir çiftlik evimiz var. İnsanı çarpan tertemiz havası, karı, aniden inen sisiyle görülmeye değer bir yerde. Fırsat buldukça oraya kaçmaya çalışıyorum…


 


Milliyet Cadde’de haftalık periyotta yazan Cem Mumcu, bundan böyle gazetede yazmayacağını açıkladı. Sizce, Cem Mumcu ipleri neden kopardı?


Polemiğe girmeye gerek yok, kan uyuşmazlığını aşamadık diyeyim. Ama sorunuzda bir hata var. Cem Mumcu “Artık Cadde’de yazmayacağım” dememiş, “Artık Cadde’de yazmıyorum” diyor. Bugüne kadar Cadde’ye yaptığı katkı için teşekkür ederek yollarımızı ayırdık. Durum bundan ibaret.


 


SAYIM ÇINAR


sayimc@superonline.com

Sıradaki Haber İçin Sürükleyin