'İstanbul’da kaç milyon insan var?'

Megan Fox, Los Angeles’ta Barbaros Tapan’la buluştu.

Google Haberlere Abone ol
'İstanbul’da kaç milyon insan var?'

Dünyaca ünlü oyuncu Megan Fox, mitolojik efsaneleri konu alan belgesel programı 'Myths &Mysteries'in Troya Savaşı konulu bölümünün çekimleri için geçtiğimiz günlerde Türkiye’ye geldi. Ünlü oyuncu, Karga 7 Pictures’ın yapımcılığını üstelendiği, önümüzdeki aylarda Travel Channel’da yayınlanacak belgeselin çekiminin hemen ardından Los Angeles’ta Barbaros Tapan’la buluştu. İkili hem belgeseli hem de Fox’un Türkiye günlerini konuştu.



Barbaros TAPAN / HÜRRİYET



İstanbul’da kaç milyon insan var?



BU GİDİŞLE 6 ÇOCUK DAHA YAPARIM



Belgeseli, Los Angeles merkezli olan, İstanbul’da da faaliyet gösteren Karga 7 Pictures çekiyor. Projenin yapımcıları Emre Şahin ve eşi  Sarah Wetherbee ile nasıl tanıştınız?



- Birkaç yıl önce, daha son çocuğum doğmamışken tanıştık. “Son çocuğum” da dememeliyim aslında! Sonuçta birkaç yılda bir dünyaya çocuk getiriyorum, bu gidişle 6 tane daha yapacağım herhalde. Neyse, konuya dönersek... Bir proje geliştiriyordum. Fikir aşamasındaydı. Prodüksiyon şirketi araştırıyordum onun için. Derken bir arkadaşım Karga 7’den bahsetti. Emre’nin yaptığı birçok yapımı izlemiştim zaten. Hepsi harika, beğenerek takip ettiğim şovlardı. Benim için de belgeselimin güzel olması, izleyicinin ilgisini çekecek şekilde çekilmesi, gittiğimiz yerlerin ruhunu ve güzelliğini izleyiciye yansıtması, hikayenin anlatımı önemliydi. Karga 7’nin yapımlarını daha detaylı inceleyince isteklerime en güzel onların cevap vereceğini anladım. Devamında zaten birlikte çalışmaya başladık.



Çekimler sırasında Türk yemekleri yediniz mi?



- Yemez miyim... Ketojenik diyet yapıyorum, o yüzden karbonhidratlı besinlerden uzak durmaya çalışıyorum. Ne yedin derseniz; çok fazla kuzu eti yedim. Hatta normalin oldukça üstünde tükettim diyebilirim. Türkiye’de en çok hoşuma giden şey etin lezzeti ve doğal olmasıydı. Burada (Amerika’da) doğal et bulmak için gerçekten çaba sarf etmek zorundasınız. Türkiye’de her şey çok lezzetli ve doğaldı. Onun dışında Türk baharatları da favorilerim arasına eklendi.



KAHVE FALI BAKTIRDIĞIM ANLAR BELGESELDE DE VAR



Astrolojiye meraklı olduğunuzu duydum. Peki falla ilginiz var mı? Mesela Türkiye’deyken Türk kahvesi içip fal baktırdınız mı?



- İstanbul’a ilk gittiğimde her sabah bir Türk kahvesi içiyordum. Çok sert ama çok da güzel bir tadı var. Servis ediliş şekli ve minik olması da hoşuma gitmişti. Artık kahve içmiyorum. Yıllar sonra ilk kahvemi yine Türkiye’de içmiş oldum. Kahvemi hazırlarlarken çok az kahve koymalarını özellikle belirttim. Biliyorsun minik fincanı en tepeye kadar dolduruyorlar, ben de tamamını içtim. Kalp atışlarım nasıl yükseldi anlatamam, kan damarlarımın içinde deli gibi akıyordu. Başka bir yaratığa dönüşüyormuş gibi hissettim çünkü yıllar olmuştu kahve içmeyeli. Türk kahvesi de hafife alınacak bir kahve değil...



Ya fal?



- Evet, o kahveyi içtikten sonra bir hanım falıma baktı, söylediği her şey pozitifti. Kötü bir şey demedi. Yaptığım işle ilgili cesaret verici şeyler söyledi. Hepsini belgeselde izleyeceksiniz. Kahve falı çekimlerini Emre’nin babası Dr. Haluk Şahin’in evinde yaptık zaten. Çok güzeldi.



iSTANBUL’U ANLAMAK iÇiN KAPALIÇARŞI’YI GÖRMEK ŞART



Gelelim benim de doğup büyüdüğüm, dünyanın en özel şehirlerinden olan İstanbul’a... Neler söylemek istersiniz İstanbul’la ilgili?



- İstanbul çok güzel bir şehir gerçekten. Çok yoğun, çok hareketli bir şehir. Çok da kalabalık, öyle değil mi? Kaç milyon insan var İstanbul’da emin değilim ama New York’tan bile fazla olabilir. Her yer inanılmaz kalabalık (gülüyor). İstanbul’da bana en ilginç gelen şey tüm modern yapıların yanında bir bakıyorsunuz yüzlerce yıllık bir saray çıkıyor karşınıza. İstanbul’da tüm o yeni binaların içinde bile eskiyi hissetmek mümkün. Bu bana çok ilginç gelmişti.



Nerelere gittiniz İstanbul’da?



- İstanbul’da bir günümüz tamamen boştu. Hedefimiz Kapalıçarşı’ya gitmekti ama şöyle oldu... Öncesinde kendime sandalet almak istedim, çünkü yanımda sadece kapalı ayakkabılar vardı ve hava çok sıcaktı. Ayaklarım hava alsın istedim (gülüyor). Onun için bir alışveriş merkezine gittik, tesadüfen de indirim vardı. Dört saat alışverişte harcayınca Kapalıçarşı’ya geç kaldık, meğer saat 19.00’da kapanıyormuş. Kapanması için çok erken bir saat değil mi? Annem de benimleydi ve özellikle onun görmesini çok istemiştim oysa. Çünkü bana sorarsanız, İstanbul’u anlamak için mutlaka Kapalıçarşı’ya gitmek zorundasınız.



Ama İstanbul’a ilk geldiğinizde gitmiştiniz oraya, öyle değil mi?



- Evet, ben görmüştüm Kapalıçarşı’yı. O kadar çok şey almıştım ki hem de... Kırılabilir bir sürü süs eşyası ve lambalar. Onları yanımda taşıyıp riske atmak istememiş, hepsini adresime postalatmıştım.



Röportajın tamamını okumak için TIKLAYIN


Sıradaki Haber İçin Sürükleyin