'Keşanlı Ali Destanı' deyince aklımıza gelen
ilk isimler kuşkusuz Gülriz Sururi ve Engin Cezzar oluyor. İlk kez
1964 yılında perde açan oyun, o yıllarda kapalı gişe oynadı. Şimdi
yeniden sahneleniyor, dizisi çekiliyor. Oyunla neredeyse bütünleşen
ilk Keşanlı Ali ve Zilha'yla buluştuk.
Birkaç yıl önce ciddi bir beyin rahatsızlığı geçirmişti Engin
Cezzar. Dolayısıyla sahnelerden de uzak kalmıştı, yürüme zorluğu
çekiyordu. Biz de onu evinde ziyaret ettik. Artık yürümeye de
başlayan Cezzar'ı oldukça iyi gördük. Eşinin de yardımıyla
söyleşimizi yaptık.
- Keşanlı Ali Destanı ilk kez 1964 yılında sahneye kondu ve
hala Keşanlı Ali dendiğinde akla önce siz geliyorsunuz. Keşanlı Ali
Destanı sizin için ne ifade ediyor? Engin Cezzar:
Bizim için önemi ve değeri çok yüksek tabii ki. Bizden sonra
ödenekli tiyatrolar, şehir tiyatroları da yaptı, başarılı,
başarısız çok değişik yorumlar oldu. Ama birincisi o kadar başarılı
ve o kadar doğru bir yorumla oynandı ki. Bir de o yıllarda ilk Türk
epik müzikali yapılmıştı. O güne kadar operetler vardı. Yıllarca
ilk defa Keşanlı Ali Destanı müzikaliyle bir değişim
oldu.
- Keşanlı Ali'yi sahneye koyduğunuz dönem bir hayli maddi
zorluk çekmişsiniz ama sonra kapalı gişe oyunlar devam etmiş,
gerisini sizden dinlesek... Gülriz Sururi: Haldun
Taner'e sürekli gidip bir oyununuz varsa bize verin derdim. O da
bir oyunum var ama ben okumak isterim deyince önce şaşırdık ama
Haldun Taner'e de olmaz demedik çünkü ona hayır deme imkanımız
yoktu. Engin, Genco Erkal ve ben Haldun Taner'den oyunu dinledik.
Küçük Sahne'ye geldi ve oyunu okudu hatta ayağa kalktı oynadı,
bütün taklitleri yapmaya çalıştı. Kadın rolüne de girdi.
E.Cezzar: Haldun Taner'in okuması bittiğinde
'Biz bu oyunu uçururuz' demiştim. Haldun Bey de 'Muhteşem bir şey
olur' dedi. Kast o kadar büyüktü ki nasıl yaparız derdine düştük.
Kadroyu da azaltırsak bütün espri gidecekti. Bize büyük bir yer
gerekiyordu. Bankaya gittik, malımızın mülkümüzün olmadığını
öğrendiler. Ama bizi de çok sevdikleri için hiç değilse arabanızı
verin dediler. Altımızdaki arabayı resmen bankada bıraktık,
taksiyle geri döndük. Üç aylık krediyi aldık ama bir ay sonra da
ödedik. Bilet gişesinde Karaca Tiyatrosu'ndan postaneye kadar büyük
bir kuyruk vardı. Türkiye'de ilk defa yaşanıyordu. Altı ay kapalı
gişe oynadık. G.Sururi: Daha provalarda oyunun çok iyi
haberleri fısıltı gazetesi şeklinde yayılmıştı. Zaten oyunculardan
haberi alırsınız. Oyuncu provalardan memnun kalmamışsa gittiği
meyhanede anlatırdı. Oyun başlamadan kapalı gişe bilet satıldı ki
bu mucizedir. Televizyon için dizisini yaptığımızda tüm Türkiye
ekrana kilitlenmişti, dört hafta büyük bir sükse olmuştu. Şimdiki
aklımız olsaydı bunu uzun diziye çevirir, biz yapardık.
OYUNA DAVET EDİLMEDİK
- Keşanlı Ali Destanı oyununu izlediniz mi? G.Sururi:
Oyuna davet edilmedik. Her zaman bütün açılışlara, ödül gecelerine
çağırırlardı. Ama bu sefer çağırmadılar. Herhalde bu bir taktik,
anlayış göstermek lazım.
- Dizi versiyonunu izlediniz mi?
E.Cezzar: Bir bölüm izledik. Çok fazla bir şey
söylemek bize düşmüyor. Çünkü dizi mantığı farklı, dizi mantığıyla
değerlendirmek gerekiyor. Tiyatro oyunuyla mukayese etmeye
kalkarsak çok yanılgılara düşeriz. Dizideki anne karakteri yeni bir
tip, tiyatroda bu yoktu. Bambaşka zengin sarışın bir kız çıktı. En
başından Keşanlı'ya, üstelik pısırık haliyle aşık oldu, bunlara
bakınca mukayese etmek doğru değil.
- Oyunculukları nasıl buluyorsunuz? E.Cezzar: Bu seyrettiğimiz bölümde bence
Keşanlı Ali yoktu. Oyunda bir kahraman olarak devreye giriyordu.
Nejat İşler'i çok severim ve beğenirim. Hem değerli bir
oyuncu hem de çok akıllı bir genç. Jenerikte Nejat'ın adını görünce
bu dizi çok iyi olacak dedik. Başladığında aynı etkiyi göremedik.
Çünkü tiyatroda bazı sahneler ve bazı karakterler yoktu. Dizide
öncesini görüyoruz. Tiyatroda hapishanede yalancı kahraman haline
gelmiş Keşanlı Ali'yi görüyorduk.
- Dizi fikrine nasıl bakıyorsunuz?
E.Cezzar: Keşke şimdiye kadar çoktan yapılsaydı. Oyun
da özel tiyatrolar tarafından çoktan oynansaydı. Bir tek ciddi
eleştirim var ki o da Yalçın Turan'ın müziğinin olmaması. Onun
müziği olmadan Keşanlı yarım bir Keşanlı olur. Keşanlı Ali
der demez 'O bir küçük hanfendi, morgol gömlek giyerdi' gibi
şarkılar, melodiler insanın kulağına gelir. Bazı müzikaller oyunun
ayrılmaz parçasıdır. Böylelikle halkın sevgilisi olmuştur
zaten.
- Sizce hikaye on üç bölümde bitirilmeli mi?
E.Cezzar: Haldun Taner'in ölümsüz eseri dediklerine
göre bir defa onun dilini ve onun üslubunu muhafaza ederek en çok
20-25 bölümde bitirilmeli diye düşünüyorum.
- Gülriz Hanım, Zilha'yı oynayan Belçim Erdoğan'ı nasıl
buldunuz? Genç bir oyuncu elinden geleni ve
beklediğimden daha iyisini yapıyor.
- Keşanlı Ali nasıl olunur?
E.Cezzar: Bunu Yaşar Kemal benim için cevaplamıştı.
Robert Kolej'den sonra Yale Üniversite'sinde tiyatro okuyup
Türkiye'de Hamlet rolüyle müthiş bir rekora imzasını atan sonra da
birden bire karşıma hapiste yatmışçasına, o varoşlarda doğup
büyümüşçesine bir Keşanlı Ali çıkartan benim için çok büyük bir
oyuncudur demişti.
Üçkağıtçı kahraman
- Aynı zamanda haksızın da hakkından gelen Keşanlı Ali kahraman
mıdır?
E.Cezzar: Melek gibi olsa da üçkağıtçılık da yapan
biri. Sahte kahraman. İşlemediği cinayet yüzünden şöhret oluyor.
'Benim halkım, memurum işini bilir' diyen köşe dönmenin marifet
olduğu bir dönemde yaşıyoruz. Haldun Taner ileriyi görerek bir
karakter yaratmış.
- Keşanlı Ali Destanı filme de çekilmişti...
G.Sururi: O zamanlar Adanalı patronlar idare ediyordu
Yeşilçam filmlerini. Bizi sinema şöhreti olarak lanse etmek zor
olacağı için tanınmış figürlerle filmi yapmayı tercih ettiler.
Fikret Hakan, Fatma Girik oynamıştı. İkisinin de en parlak olduğu
dönemdi, filmi çok da beğenmiştim.
Sibel Ateş Yengin / Akşam
Sıradaki Haber İçin Sürükleyin
Bu site deneyimlerinizi kişiselleştirmek amacıyla KVKK ve GDPR uyarınca çerez(cookie) kullanmaktadır. Bu konu hakkında detaylı bilgi almak için tıklayın. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.