'HÜRRİYET CEMAAT DEĞİL, COHABITATION GAZETESİ'

Ertuğrul Özkök, Yılmaz Özdil ve Ahmet Hakan'ın dün İzmir'le ilgili yazdıkları yazıları köşesine taşıdı

Google Haberlere Abone ol
'HÜRRİYET CEMAAT DEĞİL, COHABITATION GAZETESİ'

İzmir sivil faşist mi


Ertuğrul Özkök/ Hürriyet


DÜNKÜ Hürriyet’te birer sayfa ara ile iki yazı.


Biri Yılmaz Özdil’in yazısı.


Sapına kadar bir İzmirlinin, damardan bir İzmir yazısı.



Eminim sadece İzmir’de yaşayan İzmirlileri değil, İzmir dışındakileri de etkilemiştir.


Yılmaz’ın zekâsı, araştırmacılığı, mizahı ile birleşince, ortaya “nadir bir yazar” çıkıyor.


Böyle yazarların en önemli özelliği ise şu.


Savunduğu fikri benimsemeseniz, hatta taban tabana zıt olsanız bile ilgisiz kalamıyorsunuz.


Ya gizli, ya açık hayranı oluyorsunuz.


Yılmaz Özdil, Ahmet Türk’ün, İzmir’deki olaya katılanlar için kullandığı “sivil faşist” lafına takılmış.


Bu ifadeye ben de takıldım.


Ama Yılmaz Özdil’inkinden farklı biçimde.


Bugünlerde, bazı gazetelerde yazılıp çizilenlere, bazı televizyon kanallarında telaffuz edilen cümlelere bakınca, kendini demokrat zanneden veya öyle yutturmaya çalışan bazı asker karşıtı siviller için bulabildiğim tek kavram bu oluyor:


“Sivil faşist” veya “liberal faşist”.


Özdil’den bir sayfa sonra ise Ahmet Hakan’ın yazısı var.


O da tam tersine, İzmir’e yükleniyor.


Yazısının özeti şu:


DTP konvoyuna bunu yapan kişilerin yaşadığı şehirde tek türbanlı kadın olmasa bile, o şehir medeni olamaz.


Yani, İzmir’deki olayı yapan kişileri ve bunu savunanları medeni olmamakla eleştiriyor.


* * *


Hürriyet böyle bir gazete.


Cemaat gazetesi değil, “cohabitation” gazetesi.


İşte o yüzden hayatını fanatizmden, ekmeğini cemaatçi agresiviteden çıkaran kişilere bir türlü yaranamıyor.


Yaranmak gibi bir endişesi de yok.


Bu logo altında hepimiz yaşayıp gidiyoruz.


Cemaat olmadığı için, birer sayfa arayla iki zıt görüşü arka arkaya okuyabiliyorsunuz.


Bu gazetede Öymen’in Dersim’le ilgili sözlerini en ağır biçimde eleştiren yazarı da okursunuz, o sözlerin
rakipler tarafından istismar edildiği görüşünü de.


Zaten Türkiye de böyle değil mi?


“Demokrasi”, “halkın değerleri”, “değişim” gibi kavramları tarif etme yetkisini sadece kendinde gördüğü için, başka hiçbir fikre tahammülü olmayan kişilerin bunu anlamaları mümkün değil.


İş Kürt meselesi olunca “mozaik”in güzelliğinden söz eden bu arkadaşlar, konu kendilerinin hoşuna gitmeyen görüşlere gelince bir anda tek renk, simsiyah bir Gotham City hemşerisi haline gelirler.


* * *


İzmir olayı, sadece İzmirlileri değil, bütün Türkiye’yi yeni bir tartışmaya soktu.


Bu tartışmaya bakıyorum ve gördüğüm manzara aynı.


Yani, dünkü yazımda alıntıladığım Ahmet Turan Alkan’ın tespitlerini kanıtlayan bir manzara.


Tartışmayı bizler değil, sadece önyargılarımız ve fikri sabitlerimiz yapıyor.


Öyle olunca da, olayın gerçek nedeni üzerinde durmak işimize gelmiyor.


İki ay önce Ankara Temsilcimiz Enis Berberoğlu ile birlikte İçişleri Bakanı Beşir Atalay’la yemek yerken İzmir konusunu açmıştım.


Demiştim ki: “Siz hep Güneydoğu Anadolu’nun bölünmesi endişesinden söz ediyorsunuz. Ama bu iş iyi yönetilmezse bir gün bir bakarsınız ki, Ege’den bölünme sinyalleri gelmeye başlamış.”


Bugün azımsanmayacak sayıda İzmirlide, Egelide şu düşünce yerleşiyor:


“Güneydoğu olmasa biz çoktan Avrupa Birliği’ne girmiştik.”


Biliyorum çok katı, çok tehlikeli ve insafsız bir laf.


Gerçek acıtıcıdır.


Yarın bir gün bu bölgelerde Kuzey İtalya tarzı ayrılıkçı fikirler yeşermeye başlarsa, kimse şaşırmasın.


O nedenle İzmir olayı üzerinde öyle “faşist”, “ulusalcı” gibi basmakalıp klişelerle konuşmak yerine daha derin sosyolojik değerlendirmeler yapmalıyız.


Orada bir sancı var ve bu sancıyı anlamazsak, yarın ülkenin başka bölgelerine de sirayet edebilir.


Türkiye, güneydoğusunda bir “Kürdistan” tehlikesini önlemek istiyorsa, batısında “İzmirya” tehlikesine yol açacak duyguları da yönetmek zorundadır.



Sıradaki Haber İçin Sürükleyin