'HODRİ MEYDAN' DİYEN MEHMET ASLANTUĞ'A, İLYAS BAŞSOY'DAN SERT YANIT

İsmail Cem TV ödüllerinin "saibeli" olduğunu söyleyen ve "hodri meydan" diyen Mehmet Aslantuğ'a, proje başkanı ve reklamcı İlyas Başsoy'dan sert bir yanıt geldi.

Google Haberlere Abone ol
'HODRİ MEYDAN' DİYEN MEHMET ASLANTUĞ'A, İLYAS BAŞSOY'DAN SERT YANIT

 


İlyas Başsoy'un açıklaması şöyle:


Sayın Mehmet Aslantuğ benim ve yöneticisi olduğum şirketin adını anarak beyanatta bulunmuş.


İsmail Cem Televizyon Ödülleri projesi hazırlıkları 10 aydır süren bir çalışma. Bu işin entellektüel sürecinde bireysel veya kurumsal hiçbir katkım olmadı. Televizyonculuk bildiğim bir iş değil.


Türkiye'de bir başka "sadece" televizyon ödülü sanırım verilmiyor. Altın Kelebek televizyona da ödül veren, geniş yelpazeli bir magazin ödülü. Sayın Aslantuğ, televizyon gibi binlerce saatlik içeriğin değerlendirildiği bir yarışma ile sinema gibi 100 dakikalık 10 filmin değerlendirilmesi üzerinden paralellikler kurmuş. Altın Portakal ödülünü iade edeceğini söylemiş. Bu ifadesinde bile bir sinema ödülüyle taban tabana zıt işleyişi olan televizyon ödüllerini kıyaslama hatasına düşmüş. İsmail Cem ile Altın Portakal'ın aynı şehirde yapılmak dışında hiçbir ilgileri yok ki.


Uluslararası Emmy Ödülleri'nin Türkiye temsicisi olarak, burada yürütülen sistematiğin tamamen televizyon ödüllerine has olduğunu ve büyük oranda Emmy'den esinlendiğini anımsatayım. Büyük oranda diyorum çünkü, 10 ay gibi uzun bir süre boyunca yapımcı firmalarla konuşa konuşa bazı özgün kategoriler yarattık. Gençlik ödülleri örneğin Emmy'de olan bir kategori değildir, bu kategoriyi Sevgili Birol Güven ve Sevgili Timur Savcı'nın isteğiyle ekledik; en iyi çıkış yapan yönetmen ve senarist kategorilerini Sevgili Faruk Turgut'un ricasıyla ekledik. Çok da iyi yaptık, bu arkadaşlarımızın akıllarına sağlık.


Ben yılda 30 milyon dolara yakın reklam pastasını yöneten bir ajansın yöneticisi ve bu ödüllerin isim babasıyım. Televizyon ödülleri yapma fikri bana ait değildir ama bu ödüllerin adını İsmail Cem koyma, benim fikrimdir. Sayın Aslantuğ büyük bir sır keşfetmiş gibi beyanatlarda bulunuyor. Her hafta beğeniyle izlediğimiz dizisini finanse eden reklamların önemli bölümü benim şirketime ait; yapımcılarına veya kanal yöneticilerine sorsa, onlar zaten söylerlerdi kim olduğumu. Kaldı ki, ödül gecesi naklen yayında ve tüm seyircilerin huzurunda Sayın Başkan da bunu söylemişti.


Genel Sanat Yönetmenimiz Deniz Ziya Temeltaş, 8 ay önce tanıdığım bir kişidir. Kendisi yıllarca Altın Portakal'ın ekibinde yer almıştır. Arkadaşım olduğu için bu görevi almadı, bu görevi aldığı için arkadaşım oldu. Pek fark ettirmese de babam yaşındadır ve elini sıkmam değil, öpmem gerekir... Kendisi tüm televizyon sektörünün tanıdığı, bildiği, sevdiği, saydığı ermiş bir kişidir. Biz bu süreçte pek çok usta ile konuştuk ve herkese görev teklif ettik. Ustalarımızın tamamı Deniz Ziya ismini duyunca içlerinin rahatladığını söylediler. Deniz Ziya Temeltaş, özellikle uluslararası ilişkileri anlamında, Türkiye'de emsali olmayan bir televizyon gurusudur.


Jüri kararlarının tartışılması bir zorunluluk değildir. Ne Oscar'da, ne Emmy'de, ne Golden Globe'da kararları tartışarak veren bir jüri var. Tüm bu yarışmalar, tıpkı bizim yaptığımız gibi puanları tek tek toplayarak yapılıyor. O yarışmaların sonuçlarının gizli olmasının nedeni bu. Gizli, saygın ve şaibesiz bir yarışma yapmanın başka yolu yok. Gizliliğin dışında teknik olarak da, "tartışma" mümkün değil. Binlerce saatlik içeriğin değerlendirildiği televizyon sektöründe, jüri üyelerini beraber çalışmaları için aylarca bir araya kapatmamız gerekir. Bildiğim kadarıyla Altın Portakal'da topu topu 10-15 sinema filminin değerendirilmesi 9 günü buluyor. Jüri üyeleri 9 gün boyunca Antalya'da konuk ediliyor.


Mehmet Bey, gerekçeli karar diye bir şey söyleyip duruyor. Ben Oscar ödül törenlerine katıldım, Emmy ödül törenlerine katıldım, hiçbirinde gerekçeli karar diye bir şey görmedim. Defalarca gittiğim halde Altın Kelebek'te de gerekçe söylendiğini hatırlamıyorum... Benim bildiğim Nobel ödüllerinde gerekçe gösterilir. Çünkü Nobel ödülleri bir esere değil, bir kişiye verilir. Daha iki hafta önce Türkiye'de pek az kişinin bildiği bir ödülün Nobel ile bir tutulmasına sevinmem gerekir herhalde.


İnternette defalarca anlattık, soranlara defalarca anlattık, prodüksiyon şirketlerinin patronlarına defalarca yüz yüze anlattık. Bir kez daha anlatalım. Bu ödüller iki turlu seçimle yapılmıştır. Jüri üyelerinin tamamını sanat yönetmeni seçmiştir. Biz bu etkinliği giriştiğimiz ilk günlerde kimseden kolay kolay randevu bile alamıyorduk. Şubat ayında İstanbul Conrad Otel'de verdiğimiz yemeğe ve basın toplantısına kimseler katılmamıştı. Hepsinin kayıtları var. Jüri üyesi olması için yalvardığımız kişiler oldu. Bunlar çeşitli gerekçelerle jüri üyeliğini kabul etmediler, hatta bazı sevgili arkadaşlar yarışma sonrasında bunu yazdılar, çizdiler. Mehmet Bey'in çok yakından tanıdığı bazı yönetmen dostlar da, önce teklifi kabul ettiler, sonra vazgeçtiler.


Türkiye'de yapılan tüm yapımlardan 1200 saatlik bir içerik ürettik. Bu içerikleri bir araya getirmek için deliler gibi çalışıldı. Türkiye'de örneği olmayan dev hard disklere içerikler kaydedildi. Özellikle televizyon yazarı ustalarımıza özverilerinden ötürü bir kez daha teşekkür etmek istiyorum. Umarım her yıl jürimizin daimi üyeleri olacaklar ve tecrübeleriyle etkinliğimizde belirleyici olmaya devam edecekler.


29 Mart'ta ilk tur seçimi yapıldı. Her biri ayrı ayrı saygıdeğer insanlardan oluşan jürimiz, uzun içeriği izleyerek verdikleri puanların zarflarını açtılar ve puanları barkovizyona yazdılar. Tüm süreçler olduğu gibi bu süreç de videoya çekildi. O kadar titizdik ki, jüri üyelerinin puan cetvellerine müdahele etmemeleri için, dosyalarını hep masa üstünde tutmalarını rica ettik. Çok saygın, çok kıymetli kişilere belki de kabalık etmek pahasına bunda ısrarcı olduk.


Aynı gün basına sonuç bildirisi verildi ve adaylar açıklandı. Yarışmaya bir ay kala adaylar açıklanmış oldu.


Daha sonra daha geniş bir jüriye kısa listeye giren adayların içerikleri verildi. Bu jüri üyeleri yine tek tek puan verip, verdikleri puanları zarfa koydular. Bu zarflar ödül günü kameraya çekilerek ABB, AKSAV ve FGS temsilcileri tarafından gizlilik yemini edilerek açıldı.


Puanlar tek tek toplandı ve sonuçlara göre ödül zarfları tek tek yazılıp yapıştırıldı. Bu işlemler 5 saatten daha uzun sürdü. Ödül gecesinin ardından tüm jüri üyelerine ıslak imzalı puan tablolarının bilgisayar kayıtları geçildi ve puanlarını aktarırken bir sorun olup olmadığına bakmaları istendi.


Sayın sanatçı diyor ki, tüm bu süreçler Ay Yapım ve benim tarafımdan organize edilmiş, jüri üyeleri ve organizasyon ekipleri kandırılmış veya onlar da bu hain planın içinde. Buna göre jüri üyeleri ya "suçlu" ya "aptal".


Sayın Aslantuğ yanılıyor. İsmail Cem Televizyon Ödülleri, Türkiye'nin en saygın, en itibarlı, en titiz, en ahlaklı yarışmalarından biridir. Jüri üyelerinin verdiği puanlarda bir puan bile değişim olmuş mu? Olmamış. O halde sorun ne? Ben Yüksel Aytuğ gibi, Mesut Yar gibi, Mehmet Güler gibi televizyon ustalarına, değerli akademisyenlere, büyük yönetmenlere puan mı dikte ettim? Onlar buna izin mi verdi? Ben bu insanları yönlendirebilir miyim? Onlar yönlenebilir mi?


Sayın Aslantuğ yanılıyor. Onu kıskançlıkla, görgüsüzlükle suçlayan birileri varsa o kişiler bizler değiliz. Her yerde ve her koşulda Türk televizyon ve sinemasının en kıymetli sanatçılarından biri olduğunu söylüyoruz. Ama bu bitmeyen enerjisini şaşkınlıkla izliyoruz. Eğer ödül almış olsaydı bu performansa devam eder miydi, maalesef bunu hiç bilemeyeceğiz. Çünkü aynı derede iki kez yıkanılamıyor, zaman geri alınamıyor.


Sayın Aslantuğ yanılıyor, gece organizasyonu ile jüri organizasyonunun birbiriyle hiçbir ilişkisi yoktur. Ben hiçbir jüri üyesini seçmedim. 29 Mart'ta İstanbul Dedeman'da yapılan toplantıya kadar sadece bir veya iki jüri üyesiyle tanıştım. Bireysel olarak projenin yürütülmesi için Arabistan'dan Amerika'ya koşup dururken, şirketimin hiçbir ferdini; asistanımı bile yanıma almadım. Ben birey olarak, sadece bu yarışmanın var olması için çalıştım. Sayın Cumhurbaşkanımızla, Sayın Kütür Bakanımızla, yurt içi ve yurt dışındaki pek çok TV patronuyla ve Cem Ailesiyle bu organizasyonun sağlığı için bir arada oldum.


Sayın Aslantuğ yanılıyor, bu yarışmayı gelecek yıl bizzat Gold Film düzenlese bile, jüri üyesi olmadığı sürece hiç kimsenin sonuçlar üzerinde milim etkisi olmayacak. Kurulan sistem o kadar sağlam ki, jüri üyesi olmayan kişi Başbakan bile olsa, değerlendirmeye bir puan etki edemiyor. Değerlendirme süreciyle bu dev organizasyonu yapmak birbirinden apayrı iki iş.


Sayın Aslantuğ hem yanılıyor, hem çok kıymetli insanlar hakkında dolaylı veya direkt düşündürücü sözler söylüyor. Bu kendisi gibi bir beyefendiye hiç yakışmıyor. Ekrem Çatay, tıpkı Faruk Bayhan veya Nuri Çolakoğlu gibi, sektörün duayeni olan bir ustamızdır ve ilk günden beri bize "Çocuklar, yeter ki bu işi yapın. Biz hiç ödül almasak da olur" diyebilen bir insandır. En çok şunu merak ediyorum, önümüzdeki yıl  Ay Yapım'ın yapmadığı bir dizi tüm ödülleri alırsa, aynı mesleği yapan kişiler olarak Ekrem Usta'mızın yanında mahçup olunmayacak mı? Bu yarışma inşallah asırlarca sürecek. Gelecek yıllarda sonuçların açıklandığı her an, iddia sahibinin gözlerine bakılmalı. Lütfen hep birlikte bakalım o gözlere.


Ay Yapım, Yaprak Dökümü dizisiyle parladı ve 4 yıldır bütün rekorları kıran bu muhteşem dizi sadece bir ödül alabildi. Sayın Aslantuğ, (kendi mantığına göre) Yaprak Dökümü'ne yapılan bu korkunç "haksızlık" karşısında ne düşünüyor? Bu mantıkla jüri en büyük haksızlığı ödüllere katıldığı halde eli boş dönen Yaprak Dökümü'ne ve Ay Yapım'a yaptı. Neden bu konuda tek laf edilmiyor?


Yine bu yıl Bu Kalp Seni Unutur Mu? diye muhteşem bir dizi yayınlandı. Orada Diyarbakır Cezaevinde geçen sahneler aklımdan çıkmıyor. Bu olağanüstü sahneyi yok sayarak, "hakkımız yendi" denilebilir mi?


Denilir denilmesini de yakışır mı? Esas bu soruyu sormalı herkes.


Sayın Aslantuğ'un en içerlediğim sözü 28 Nisan'da yaptığı basın bildirisinde Hanımın Çiftliği'nin ödül kazandığı makyaj, kostüm, dekor kategorilerine "geçiştirme" demesidir. Hanımın Çiftliği ile makyaj ödülünü alan değerli ekip arkadaşı ve set emekçisi abimiz sahneye çıkıp "Hayatımda ilk kez ödül alıyorum" dediğinde tüm Türkiye duygulanmış; ben de kendi adıma bu gizli kahramanın samimi konuşmasından çok etkilenmiştim... Sayın Aslantuğ'un kendi ekip arkadaşlarının pozisyonlarını ve ödüllerini küçümsemeye itecek ruh halini bir türlü anlayamıyorum. Gerçekte böyle bir şey asla düşünmeyeceğine eminim. Ama medya önünde uzun uzun konuşmalar yapınca, bilmeden, böylesine hatalar yapabilir insanoğlu.


Sevgili Özgü Namal, sahnede yaptığı duygusal konuşmada "Alkışlamaktan ellerim patladı" demişti. Hanımın Çiftliği çok önemli kategorilerde alnının teriyle 4 ödül alırken, Kasaba, Kapalıçarşı, Yaprak Dökümü gibi başka kıymetli diziler ödül alamadı. O dizilerin ekipleri ne yapsın?


Biz bu etkinliğe hiç yarışma demedik. Zaten hayatları rating yarışıyla geçmekten yorulmuş sanatçı ve emekçi dostlarımızın, kazansın kazanmasın hepsini kucaklamak, hepsini "ödüllendirmek" için çalıştık. Tüm ilanlarda "Sevgi kazanacak", "Saygı kazanacak" dedik.


İsmail Cem sosyalist bir devlet adamı olarak; kapitalist başarı tutkusuna karşı, herkesi ödüllendirmeyi, herkesi onurlandırmayı savunan muazzam bir insandı. Ödül alsa da, almasa da tüm sanatçılar sonuçları ayakta alkışlayıp, ülkemize olağanüstü güzel mesajlar verdiler. Kıvanç Tatlıtuğ kardeşimiz Kenan İmirzalıoğlu'nu ayakta alkışlarken, aslında hepimize "başka bir kültür"ün mümkün olduğunu söylemiyor muydu? Zaten tüm amacımız bu değil miydi?


Biz bu yıl imkansızı başardık. 40 yıldır kimsenin yapamadığı bir işi yaptık. Bunu da Ay Yapım, Gold Film, MinT, Tims, D Production, Altıoklar Prodüksiyon, TMC gibi muhteşem şirketlerin desteğiyle başardık.


Jürinin kararları özneldir. Hiçbir jüri mutlak doğruyu ve güzeli seçemez. Bu yıl Hurt Locker gibi savaş yanlısı berbat bir film tüm Oscar'ları kaparken, Avatar gibi bir başyapıtın eli boş kaldı. Fight Club, Truman Show, Seven gibi kült filmler hiç Oscar alamadı, hatta aday bile gösterilmediler. Bizim jürimiz de seçimini böyle yapmış... Ne diyebiliriz? Bireysel olarak ben de jürinin bazı seçimlerine katılmadım. Ama bir puan hakkım bile yok. Ne yapabilirim?


Sayın Aslantuğ tartışmayı sürdürürken, biz dizilerimizi Latin Amerika ve Uzak Doğu pazarlarına açmak için toplantılar yapıyoruz. Cumhurbaşkanımızla, Kültür Bakanımızla, sendikalar ve televizyon kanallarıyla elele, Türk televizyonculuğunun Orta Dünya'da barış ve kardeşlik köprüleri kurması için çabalıyoruz.


Sevgili Mehmet Aslantuğ'dan ricam, bize katılması. Sevgili Faruk'ta telefonlarımız var, hemen gelsin, mesaimize ortak olsun... Önümüzdeki yıl jüri üyemiz olmasını çok isterim. Nasıl titizlik ve sabırla çalıştığımızı; şişmiş "ego"lara karşı; efendilikle, vakurlukla, tatlı dille nasıl da uğraştığımızı kendi gözleriyle görmesi harika olur. Hatta bu uğraşılarımıza bizzat destek ve omuz vermesi yaptığımız saygın işi daha da yüceltir. Mehmet Aslantuğ gibi bir beyefendiye de bu yakışır. Herşeye rağmen kendisini seviyor ve çıkışlarını adalet adına bir "hak arayışı" olarak değerlendirip saygı gösteriyorum.


Değerli basın emekçisi kardeşlerimden, bu gereksiz açıklamalarla vakitlerini aldığım için özür diler, herkese sevgilerimi saygılarımı sunarım efendim.


İlyas BAŞSOY
İsmail Cem Televizyon Ödülleri Proje Başkanı

Sıradaki Haber İçin Sürükleyin