Hasan Cemal/MİLLİYET
Al Capone adını duyanlar yanımdan bir anda toz oldular! Neden?..
Yazacak o kadar çok şey var ki. Bugün hangisini yazsam?..
Yaşanan küresel krizden sonra ekonominin sadece ‘piyasa güçleri’ne
bırakılamayacağına ilişkin gerçek, yazı konularından biri
olabilir.
Gerek krizden çıkışta, gerek kapitalizmin yeniden
‘ehlileştirilmesi’nde, gerekse küreselleşmenin yol açtığı ‘sosyal
adaletsizlik’lerin törpülenmesinde ‘devlet’e duyulan ihtiyaç da
güncel bir konu.
Ama bundan duyulan tedirginlik de var. Çare olarak devletin gündeme
gelmesinin zamanla ‘devlet kapitalizmi’ne yol açabileceği, bunun da
piyasa ekonomisinin ‘rekabetçi işleyişi’ne zarar verirken, aynı
zamanda ‘çoğulcu demokrasi’yi de olumsuz etkileyeceği
belirtiliyor.
Bir başka yazı konusu:
Avrupa’da solun, sosyal demokrasinin krizi olabilir.
Amerikalı bir meslektaşım geçen gün ‘Avrupa solu’yla ilgili uzun
tahliline şu başlığı koymuştu:
“Sosyalizm ölüyor mu?..”
Yazının girişine gelince:
“Avrupa’da bir hayalet dolaşıyor, bu da sosyalizmin ağır ağır
çöküşü galiba... Fransız filozof Bernard-Henri Levy, sosyalizmin
çoktan öldüğünü, bu gerçeği herkesin bildiğini, ama söylemeye
cesaret edemediğini belirtiyor.”(Steven Erlanger, I. Herald
Tribune, 29.09.09, s.1)
Bu bir çelişki değil mi?
Kapitalizm en derin krizlerinden birini yaşarken, işsizlik ve
eşitsizlik dalga dalga büyürken sol etkisizleşiyor, buna karşılık
muhafazakar partiler yükseliyor.
Neden? Sol niçin büyüyemiyor?
Bu konuda Avrupa’dan örneklerle de bir yazı toparlanabilir.
Muhafazakarların lideri Angela Merkel’in ikinci kez seçim kazandığı
Almanya’da Sosyal Demokratlar büyük bir çöküşü yaşıyor.
Britanya’da da durum farklı değil. İşçi Partisi’nin uzun yıllardan
sonra iktidara veda edeceği, yerini Muhafazakar Parti’nin alacağı
anlaşılıyor. Muhafazakar lider David Camerun iktidar dalgasının
üstüne oturmuş durumda...
İspanya’da Sosyalistler iktidarda ama iniş eğrisi çiziyorlar.
Fransa’da da Sosyalistler hem lider hem yeni bir yol arayışı içinde
bocalamaya devam ediyorlar.
Fransa’da bir Sosyalist milletvekili geçenlerde şu çağrıyı
yapmıştı:
“Fransız Sosyalist Partisi ya değişmeli ya da ölmeli!”
2012’de partisinin Cumhurbaşkanı adaylığı için yarışacağını
söyleyen Sosyalist milletvekili, kapitalizm böylesine büyük bir
krizle boğuşurken, Sosyalistler olarak sistemin bir ‘yeni model’e
nasıl kavuşturulacağını kitlelere anlatamadıklarından yakınıp bir
de radikal öneride bulunmuş:
“Partimizin 19. yüzyıldan kalma Sosyalist olan adını da
değiştirebiliriz.” (Manuel Valls, Financial Times, 21.07.09,
s.9)
Bu da bir yazı konusu...
Avrupa’da solun çöküşü ya da şaşkınlığı konusunda galiba tek
istisna şimdilik Yunanistan’da yaşanıyor.
PASOK lideri Yorgo Papandreu, Muhafazakarlar karşısındaki seçim
zaferiyle iktidara tırmanmış durumda. Seçimi kaybeden Kostas
Karamanlis ise Yeni Demokrasi adını taşıyan partisinin genel
başkanlığından hemen istifa etti.
Şu da yazılabilir:
Avrupa demokrasilerinde seçim kaybeden liderlerin derhal istifa
kurumunu çalıştırmalarına karşılık bizdeki Deniz Baykal
örneği...
Bu çerçevede, sıkıcı olabilir ama şu da bir yazı konusu:
Baykal niye hep kaybediyor?
Sosyal demokrat olmadığı, olamadığı için mi? Solun gündemini
gitgide ‘merkez’e oturtmaya başlayan muhafazakar lider Tayyip
Erdoğan’a kaptırmaya başladığı için mi?
Bu da fena bir yazı konusu değil gibi geliyor bana... Kararsız bir
günümdeyim.
Belki bugün kafam karışık!
Yazının sonuna geldim, daha hala ne yazacağıma karar veremedim.
Fakat en başta aklıma gelseydi şunu yazabilirdim. İstanbul’daki
IMF-Dünya Bankası toplantısı dolayısıyla verilen davetlerden
birindeydim önceki akşam.
Kokteyl sırasında büyük iş aleminden birçok kişiye rastladım,
ayaküstü sohbetlerde merak edip sordum:
“Başbakan Erdoğan’ın Al Capone benzetmesine ne diyorsunuz?..”
Al Capone adını duyan hemen herkes yanımdan bir anda toz oldu
diyebilirim.
Neden acaba?..
Erdoğan korkusu mu?..
Demokrasi korkusu mu?..
Yoksa ikisi birden mi?..
Bu da ilginç bir yazı konusu olabilirdi. Neyse bu yazı da bitti,
noktayı koyduk.