HASAN CEMAL, BAŞBAKAN ERDOĞAN'A SESLENDİ

Hasan Cemal, Doğan Grubu'na kesilen vergi cezası konusunda Erdoğan'a seslendi: "Doğan Grubu’na kesilen bu ceza hiçbir platformda savunulamaz. Bundan sonra nerede demokrasi, nerede özgürlükten söz ederseniz, orada “One minute, Mr. Prime Minister!” tepkisinden kurtulacağınızı sanmıyorum..."

Google Haberlere Abone ol
HASAN CEMAL, BAŞBAKAN ERDOĞAN'A SESLENDİ

Hasan Cemal/MİLLİYET


Hiçbir ölçüye sığmayan bir ceza ve demokrasi!


Zordur bazı yazılar! Yine de yazmak gerekir. Çünkü, şu ya da bu nedenle başını çevirip görmezlikten gelirsen eğer, sen de yara alırsın.
Zor yazılardan biri de ‘patron’la ilgilidir. Değişik tepkilere yol açar. Patron haksızlığa uğramış da olsa bazı tepkiler değişmez. Örneğin en azından, “Savunmak sana mı düşerdi?” gibi eleştiri kokan sitemlere muhatap olursun.
Veyahut denir ki:
“Öyle ama senin patron da geçmişte şöyle şöyle yapmıştı, ses çıkarmamıştın.”
Bunları yaşadım.
Onun için biliyorum, bazı yazılar gerçekten zordur.
Ama yazmak gerekir.
Geçen şubat ayında da yazmıştım. Doğan Grubu'na o zaman da büyük ve haksız bir vergi cezası kesilmişti. O tarihte Başbakan Erdoğan’ı bu köşede eleştirmiştim.(*)
Doğan Grubu’na kesilen son ceza, geçen seferkini fersah fersah geride bıraktı. Gazetecilikte duayenimiz Altan Öymen‘le dün sabah sohbet ederken, “59 yıldır bu meslekteyim, siyaseti izliyorum, böylesine hiç tanık olmadım” diyordu.
Hakikaten öyle.
The New York Times'ın geçen günkü başyazısında belirttiği gibi bu ceza, “Bağımsız sesleri susturmanın tüyler ürpertici bir yolu” sayılır.
Bir ülkede demokrasinin hallerine ilişkin not verilirken öncelikle medya izlenir. Ne kadar özgür sorusu değerlendirilir. Habercilikte, eleştiride ne kadar bağımsız diye sorulur. Tabuların üzerine gidip gidemediği sorgulanır.
Ayrıca, medyanın habercilik ve yorumculuğunda yalnız hükümetlere değil, devlete, yargıya, askere, yani sistemin özüyle ilgili konulara ne kadar eleştirel  yaklaşabildiği de tartılır, bir ülkenin demokrasi notu saptanırken...
Şimdi bu pencerelerden bizim medyanın hallerine bakalım. Özellikle yönetici pozisyonunda olan, kilit noktalarda çalışan meslektaşlarım bir an ellerini vicdanlarına koyup şöyle bir düşünsünler:
Nereye kadar bağımsız ve özgürler? İktidarla devletin gölgesini ne kadar üstlerinde hissediyorlar? Habercilik ve yorumculukta manevra alanları ne kadar geniş?
Güçlüklerin elbette farkındayım.
Ben de yöneticilikten geliyorum.
Ama bir noktayı yine de vurgulamak zorundayım. Her şeyden önce siyasal iktidarların medya üzerindeki gölgesini çekmeleri demokrasinin bir gereğidir. Demokrasinin bu gereğini yerine getirmeyen iktidarlar, ülkelerine de, kendilerine de zarar verir.
Bunun örneği çoktur.
Ancak bu konuda, yani demokrasinin gerekleriyle ilgili olarak medyaya, biz ‘gazeteci milleti’ne düşen görev ve sorumluluklar da vardır.
Nasıl ki siyasal iktidarlar demokrasinin kurallarına uyacaksa, medya da oyunu kuralına göre oynamak zorundadır. Medya açısından oyunun kuralları hem siyasidir, hem de mesleki.
Esas olan, demokrasiye saygıdır, millet iradesine saygıdır. Esas olan, ‘memleketi idare etmeye çalışmak’ değil, gazetecilik yapmaktır.
Bir başka deyişle:
Siyasal iktidarları demokrasi ve özgürlükler açısından eleştirirken, medyanın da kendisini eleştiri süzgecinden geçirmesi şarttır. Eksiğimiz gediğimiz çok fazladır çünkü...
Bir nokta daha var.
Yalnız patronlarımıza bir şey olduğu vakit, iktidar-medya ilişkilerini gündeme getirmek pek öyle isabetli olmuyor.
Eğer bizim gazetecilik diye bir mesleğimiz varsa, -ki var- o zaman başka zamanlarda da oturup kendi mesleğimizin parlak olmayan hallerini düşünelim. Çok genel çizgileriyle de olsa, ortak bir mesleki platform oluşturmaya çalışalım.
Biliyorum kolay değil.
Ama bunu ne kadar yapabilirsek, iktidar ve patronajla gazeteci milletinin arasındaki iş ve hakimiyet alanları da o kadar belirginleşir.(**)
Kısacası:
Siyasetçileri, patronları eleştirirken mutlaka kendimize de dönüp bakalım.
Erdoğan’a seslenmek istiyorum.
Doğan Grubu’na kesilen bu ceza hiçbir platformda savunulamaz. Bundan sonra nerede demokrasi, nerede özgürlükten söz ederseniz, orada “One minute, Mr. Prime Minister!” tepkisinden kurtulacağınızı sanmıyorum.
Çünkü bu ceza hiçbir ölçüye sığmıyor. Dileriz, bu büyük haksızlık bir an önce düzeltilir ve Türkiye'de vergi kurumu bir reformla bağımsız hale getirilir.
—————-
* Hasan Cemal, Başbakan Erdoğan yanlış yolda, Milliyet, 21 Şubat 2009.
** Bu köşede bu konuyla ilgili olarak yazdığım bazı yazılar: Gazete satmak, gazete almak, 6-7-8 Aralık 2007 tarihli üç yazı; Medya adam olmadan, demokrasi adam olmaz, 25 Eylül 2008; Gazeteciyle siyasetçi, askerle gazeteci, gazeteciyle gazeteci, 16 Kasım 2008.

Sıradaki Haber İçin Sürükleyin