'Hafıza ve bellek en büyük derdim!'

Sayım Çınar, Murat Erşahin ile yeni kitabı 'Mümkünse Sıra Başı Olsun Lütfen'i konuştu.

Google Haberlere Abone ol
'Hafıza ve bellek en büyük derdim!'

Murat Erşahin 'Mümkünse Sıra Başı Olsun Lütfen' ile okurların karşısında. Sinema yazılarıyla tanınan Erşahin, hayata dair, zamana dokunan öykülerini bir araya getirdiği kitabında etkileyici bir okuma vaat ediyor. Düşler ülkesine yolculuk yapmak isteyenler okurlar için Sayım Çınar yazarla kitabını konuştu.



'Hafıza ve bellek en büyük derdim!'



Sayım ÇINAR / sayimcinar@gmail.com



Hafıza ve Bellek En Büyük Derdim!



Mümkünse Sıra Başı Olsun Lütfen adlı öykü kitabın h2o’dan yayınlandı. Öykü az ilgi gören bir tür. Sen nasıl cesaret ettin bu çalışmaya? İçten, biyografik öğeleri bol olan enteresan bir kitapla karşı karşıyayız.



Güzel bir giriş yaptın. Evet kalbimden vuran öyküler bunlar. İnsana ve hikayeye gereken önem verilmiyor. Hayata gereken önem verilmiyor. Görmeye gezmeye sevişmeye sevmeye anlamaya önem vermiyoruz. Ben bu duruma isyan ediyorum. Anlamak ve anlamlandırmak için yazıyorum.



80’li yıllardan başlayıp günümüze geliyoruz. Kadıköy de var öykülerde, Mina Urgan, Selahattin Pınar da var, meyhaneler de var öykülerinde. Ciddi bir sahicilikle karşı karşıyayız. Hayatın felsefesi belki yaptığın.



Hafıza ve bellek üzerinden gidiyorum. Yaşadığımız düzlem unutmaya odaklı. Sığ gidişat bizi unutmaya yönlendiriyor. Bizi şekillendiren her şeyi geride bırakmışız ve ben bunu anlatmaya çalışıyorum. Beni ben yapan mahalleyi arkadaşları mekanları anlatıyorum. Kimsenin önemsemediği ama çok önemli olan şeyleri vurguluyorum elimden geldiğince öykülerimde.



Eskiden yakın ilişkiler vardı. Bugünkü hayata baktığımızda başka bir hayat var.



Yanından geçmiyoruz hayatın, dokunmuyoruz. Dokunarak ne çok şey anlayabiliriz aslında. İnsani olan her şey uzağımızda. Dokunarak başlayabiliriz oysa. Bunu bir anlasak…



Öyküler yayınlandıktan sonra nasıl hissettin?



Çok rahatlamış hissettim. Sırtımda çok yük vardı, atmak derin bir oh dedirtti.



Uzun metrajlı bir film, bir oyun izler gibiyim öykülerini okurken. Yaşadıkların ne kadarını kaplıyor kitabının?



Yaşamadan yazılmaz. Ancak anlatır yaşamayan, anlattığını da dinletemez.



Edebiyat dünyasından önemli isimler var. Yusuf Atılgan, Oğuz Atay, Gülten Dayıoğlu… Ciddi bir edebiyat okuması var hissediliyor her öyküde.



Edebiyatla aram hep iyiydi, en büyük zenginliğim de bu aslında. Çocukluğumdan beri okuyan biriyim. Akli dengemi yitirdim belki de. Korkunç kalabalığın dışına düşüyorsun, yalnızlık bir ödül de olabilir bir ceza da. Herkesle konuşamıyorsun okuduklarını. Devamında bir patlama geliyor ve o kitap bu kitap.



Okuyanların yorumları nasıl?



Okuyup beğenenler de var, hayatı iyi yazdın diyen de var, henüz sessiz kalanlar da var. Arka kapağımdan birkaç şey paylaşabilirim belki…



Hikâyelerin içine girip dolaşabilen okuyucuların –hakikaten becerebilenlerin diyorum– bu kitabın kapağını açtıktan sonra çıkacakları yolculukta karşılaşacaklarına ne ölçüde aşina olduklarını bilemiyorum. Sonuçta bütün seyahatler sürprizler barındırır. Ya da şöyle söylemeli; ‘karşı tarafın’ okuyucusu olarak bu şenlikli sokaklarda dolaşmaktan benim payıma düşen hem neşeli, hem hüzünlü ama illa ki tuhaf tanışıklıklar oldu.



'Hafıza ve bellek en büyük derdim!' - Resim : 2



TAYFUN PİRSELİMOĞLU



Yönetmen / Senarist / Yazar / Ressam



Bu kitabın başrollerinde sinema, edebiyat ve Kadıköy var. Murat’ın öykülerinde, insan yüreğine dokunan şeyler ve bir semte karşı yıllarla oluşmuş “tutku” var... Her öyküsü derinleşen anlamlarıyla insan yüreğine dokunuyor. Yalnızca yüreğimizle görebileceğimiz şeyleri anlatıyor. Sokakları adeta bir sinema sahnesi, sinemayı bir öykü, sevdiklerini de bir şiir gibi anlatıyor. Tüm bunlar onun kaleminin ne kadar güçlü ve yüreğinin de ne kadar duyarlı olduğunu gösteriyor.



SELİM GÜNEŞ



Yönetmen / Senarist / Fotoğraf sanatçısı



Sistemin dayatmalarını reddederek, beyazperdede gördükleri ve çerçevenin dışında hissettikleri, kırılgan yüreğinden süzülüp gelen dokunuşlarıyla daha bir anlam kazandığında “Evet” diyoruz, “hayat dediğin bu işte.” Bir film karesi, bir hikaye içinde yer alan insanlığımız, dostluğumuz, sevgilerimiz…Yani, Murat Erşahin’in hikayeleri. İyi okumalar.



ALİ ULVİ UYANIK



Sinema Yazarı



Murat Erşahin’in satırlarını okurken geçmişle bugün arasında dönüp duran sarmal bir hafızanın, şiirsel bir coğrafyanın içinde dolaşıyoruz. … geçip giden zamanın hüznü, bellek ve dil, bir araya gelip çağımızın hoyratlığına adeta isyan ediyor.



MEHMET AÇAR



Sinema Yazarı / Yazar



Devamı gelecek mi? Hayat devam ettikçe de öyküler de devam edecek mi?



Biriktirdiğim öyküler var. Bir gün Tünel’den Karaköy’e yürürken aklıma bir öykü geliyor, notlarda duruyor. Bu tarz çok öykü var. Kısa öyküleri çok seviyorum. İki üç kitap halinde bile yayınlayabilirim.



Özellikle Kalamış’ta Todori Meyhanesi çok geçiyor. Edebiyatın ünlü simaları oradadır. Behice Boran geliyor hemen aklıma.



Küçükken annemle gittiğim bir yerdir. Annemler içerdi. Büyüklerin sohbetlerine katılırdım. Bu masalar zengin güzel masalardı. Mina Urgan’la edebiyat sinema sohbetini unutmam. Sinemayı böylesine bilen bir edebiyat profesörü beni çok şaşırtmıştı.



'Hafıza ve bellek en büyük derdim!' - Resim : 3



“Yazmasaydım Kalbim Buz Tutacaktı…”



Bir sinemacının öyküler yazması çok güzel. Disiplinlerarası bir durumu hissediyoruz.



Yirmiden fazla sinema kitabı basabilirim. Ama bir şey ifade etmiyor. Zaten gerçek mesleğim bu. Belki ileride yapılır. Öykü ise yepyeni bir alan. Kızım, sinema yazılarım, ve öykülerim. Kızımın adı da Öykü. Yazmasaydım kalbim buz tutacaktı derler ya, tam o benim hissettiğim de.



Geçmişe dönmek nasıl bir histi?



Yaşadığım her şey duyumsadığım şeylerdi. O kadar farklı yalnızlıklara dokudum ki. Karakterler üzerinden anlattım bunları. Acıyla tetikleniyor yazmak aslında. Alıp veremediğin bir şey olması gerek yazmak için. Bresson’un güzel bir sözü vardır “sinema yaklaşmakta olan ölümü kaydeder.” Sinema üzerine söylenecek en büyük söz bence. Edebiyat da bu aslında. Ölüm ve hayat çok iç içe. Kağıda bunları dökmeye çalıştım işte.



80’lere gidersek yine… 79 tanker patlaması… Büyük olaylar var hayatımızı şekillendiren.



Geçmişi olmayan adamlar çoğaldı. Geçmişe yolculuğu bırak, yolculuk yapmak istemiyor artık insanlar. 70’ler de var kitapta. Tanker kazasını bugün gibi hatırlıyorum. Patlamayı şenlik ateşi sanmıştım. Bu bir öykü işte. Acısıyla tatlısıyla öyküyü, yolculuğu seviyorum. Düş ülkelere yolculuğu seviyorum.



Sinema yazılarını takip ediyorum. Bu kadar çok film izlerken, sinema da öykülere siniyor. Sinan Fert karakterin müthiş. Büyük bir karmaşa içinde. Senden çok iz var mı karakterinde?



Çokça ben, çokça da tanıdıklarım. Bir kombinasyon bu karakter.



Kitabın isminin hikayesini ve devamında yenisinin gelip gelmeyeceğini sorayım son olarak.



Gişeden bilet almak bile değişti artık. Mümkünse sıra başı olsun lütfen derdik bilet alırken eskiden. Bugünse iki bilet verden öteye geçmiyor. Ben bu anları bu anıları unutturmak istemiyorum. Hızlı da gelecek. Öykülerimi dinlendiriyorum, devamında da buluşturacağım okurlarla. Bu noktada bir ekleme yapmak istiyorum. Bana dostluktan öte bir şey yaptın. Bir yazar ajanı olarak izin sürdün öykülerimin ve beni okurlarla buluşturdun. İyi edebiyatın peşini kovaladın. Senin iyi olduğunu düşünmen benim için çok önemliydi. Her şey için teşekkür ederim, yayınevime ve sana.



'Hafıza ve bellek en büyük derdim!' - Resim : 4


Sıradaki Haber İçin Sürükleyin