'GAZA GELMEYİN SAYIN BAŞBAKANIM!' BAŞBAKAN'IN 'BİZE GAZ VERİYORLAR' SÖZÜNÜ KİM NASIL DEĞERLENDİRDİ?

© MEDYATAVA-TBMM'deki AKP grup toplantısında bazı köşe yazarlarının kendilerine 'gaz vermeye' çalıştığını söyleyerek, "Bizi gaza getirmeyin" diyen Başbakan Erdoğan'ın sözlerine köşe yazarları ne dedi?

Google Haberlere Abone ol
'GAZA GELMEYİN SAYIN BAŞBAKANIM!' BAŞBAKAN'IN 'BİZE GAZ VERİYORLAR' SÖZÜNÜ KİM NASIL DEĞERLENDİRDİ?

HÜRRİYET


 


Ertuğrul Özkök: Gardım birden düştü


....


 “Gaza getirmeyin” tavsiyesini ben, onun yandaşlarından çok daha fazla ciddiye aldım.


Asıl muhataplar sağa sola bakıp ıslık çalıyor ama ben üzerime alındım.


Yani o lafı kendime yonttum ve şöyle düşündüm:


Biz de başkalarını gaza getirmemeliyiz.


Her şeyden önce de kendimizi gaza getirmemeliyiz.


Şu köşeden, bu köşeden abuk sabuk bir laf geldi diye, oturup Allah ne verdiyse yürümemeliyiz.


Kendi kendimizi gaza getirmemeli, başkalarını ise hiç getirmemeliyiz.


İçimizdeki vicdanı, vicdansızların oraya buraya attığı biber gazına karşı korumalıyız.


Bir cemaate sığınıp, bir tarafa yamanıp, “Bizimkiler ne yapsa haklıdır, onlar ne yapsa haksızdır” duygusunu itikat haline getirmemeliyiz.


Başbakan’ın sözünden ben de kendime düşen payı aldım.


Sanmayın ki, bizlere yapılan haksızlıkları unuttum, üzerine bir bardak soğuk su içtim.


Hayır, onlar bir hicran yarası olarak içimde öyle duruyor.


Ama içimdeki vicdan da duruyor.


Duruyor, çünkü o sözler gelip benim bir yerime oturuyor.

* * *



Evet, Başbakan haklı.


Sonuna kadar haklı.


Kimse onu gaza getirmemeli.


Çünkü yarın seçim meydanında hesabı o verecek.


Meydan intikam duygularına, kin tamtamlarına kalmamalı.


Demokratikleşme gelecekse, vicdanla gelmeli.


Ergenekon davasında çeteler ortaya dökülecekse hukukla dökülmeli.


Gazla, dumanla, maytapla, her gün ayaklarımızın altına atılan çatapatlarla değil.


Açıkça ilan ediyorum ki, gaza gelmemek için ant içtim.


Gaza getirmemek için de ant içtim.


Çünkü ülkemde her bir yandan gelen biber gazı ile bütün gözler yaşarmaya başladı.


Ve hazır gardım düşmüşken de iyi gördüğüm şeyleri yazayım dedim.


Mesela yarın Türk Hava Yolları’ndan başlayacağım.


 


 


Mehmet Yılmaz: Biraz da çocuklar için 'gaz' verin!


 


BATMAN’da bir grubun yaptığı eylem sırasında gözaltına alınan 15 yaşındaki Berivan isimli kız çocuğunun yargılanması “tek celse” sürdü ve toplam 13.5 yıl hapse mahkûm edildi. Berivan’ın cezası daha sonra yaşı küçük olduğu için 7 yıl 9 aya indirildi.


Berivan, bu yaşında alkollü ve ehliyetsiz olarak bir trafik kazası yapıp, insanların ölümüne neden olsaydı bile bu kadar ceza almayacaktı.


AKP hükümeti “Kürt açılımı” diye yola çıkıp, sonradan bunu “demokratik açılım”a çevirdiğinde ilk açıkladığı önlem, bu tür olaylarda öne sürülen çocuklar ile ilgili yasal düzenlemenin yapılacağıydı.


Ama ilk vazgeçtiği şey de “demokratik açılım paketinin” ön önemli unsurlarından biri olan bu düzenlemeyi rafa kaldırmak oldu.


Bu çocukları terör örgütü üyesi gibi yargılayıp, o şekilde mahkûm etmek, sadece PKK’nın işine yarıyor.


Keskin bir militan yetiştirmek için küçük yaşta hapse düşmüş bir çocuktan daha elverişli ne olabilir ki?


Defalarca yazdım, işe yaramıyor ama yine yazacağım: Bu çocukları hapse atmak bir çözüm değil.


Bu çocukları topluma kazanmak gerekiyor. Onlara iyi bir eğitim olanağı sağlamak gerekiyor.


Başbakan’ı asker konusunda “gaza getirmeye çalışan”, yandaş medya bu gaz verme işini böyle


önemli bir konuda yapsa, memleket için yararlı bir şey yapacak. Ama belli ki onlar da “hükümetin rafa kaldırdığı” bir konuda yazmaya cesaret edemiyorlar!


 


MİLLİYET


 


Aslı Aydıntaşbaş: Gaza gelmeyin Sayın Başbakanım!


 



 


İster demokrasi, ister monarşi; diktatörlük ya da Avrupa Birliği... Değişmeyen tek gerçek şu: Özünde devlet ordu, ordu devlet demektir.
Bu yüzden Başbakan Tayyip Erdoğan’ın kendisini ‘gaza getirmeye çalışan’ yazarlara yönelik sitemini anlıyorum. Hariçten gazel okumak kolay. Genelkurmay Başkanı’nı görevden alın! Orduyu lağvedin! Askerlik kaldırılsın vesaire.
Erdoğan da biliyor ki, tüm hatalarına, günahlarına rağmen Türk ordusu Türkiye’nin güç ve prestijinin temel unsuru. Hele böyle bir coğrafya, böyle bir global düzende. Her anlamda yedeği olmayan bir kurum. Orduyu çekin, Türkiye kalmaz.
Başbakan, bazı yazarların aksine, orduyu yıkmak değil demokratik bir düzene geçişini kolaylaştırmak istiyor bence. Zihinsel bir değişim, modern bir yapılanma, yeni bir misyon...
Bu tarz bir evrimde de bulabileceği en makul partnerlerden biri, Genelkurmay’ın mevcut komuta kademesi. Ve İlker Başbuğ. Neden? Çünkü önemli olan bağcıyı dövmek değil; üzüm yemek. Kaos değil; değişim.
Bu yüzden Erdoğan’ın sitemini haklı buluyorum.


 


SABAH


 


Nazlı Ilıcak: Gaza gelmek


 


Başbakan Tayyip Erdoğan'ın gündemi etkileme gücü müthiş. Ama biraz da, biz gazeteciler yüzünden galiba böyle oluyor. Evvelki gün grup toplantısında "Biz gaza gelmeyiz" dediği için, birçok basın yayın organının sorusuna muhatap oldum. Önemsenecek bir söz değil; öylesine, sıradan sarf edilmiş cümleler. Ama biz gazeteciler, bunun esrarını çözmeye çalışıyoruz. "Kimi hedef aldı? Yandaş basını mı fırçaladı?" vs... Herkes düşüncelerini serbestçe ifade edebilir. Bir ihtimal, o da, acele etmesini tavsiye edenlere, "Davul bizim boynumuzda asılı" anlamında, sorumluluk mevkiinde oturan bir insanın, daha dikkatli adım atması gerektiğini hatırlatmış olabilir. Zaten, o sözleri sarf ettiği paragrafın son bölümünde, "Öfkeyle kalkıp, zararla oturmayız" derken de, özenli davranacağının işaretini veriyor.
Biz gazeteciler, düşündüklerimizi yazmaya ve öneride bulunmaya devam edeceğiz. Erdoğan, bunlardan istediği ölçüde yararlanır. Uygun görmedikleri için "Bekâra karı boşamak kolay" da diyebilir.
Gerçekten de, gazete köşesinden tavsiyelerde bulunmak başka, bizzat olayları göğüsleyerek, yol almaya çalışmak başka.


 


ZAMAN


 


Başbakan’ın sözlerini belki de en fazla ciddiye alması gereken gazetelerden biri olan zaman gazetesinde sadece Şahin Alpay Erdoğan’ın sözlerini değerlendirmiş.


 


Şahin Alpay: 'Tarzan' niye bir değil iki ve niye 'zorda'?


 


...


 


Başbakan Erdoğan'a gelince... O sadece askeri ve yargısal darbe tehditleriyle, kifayetsiz ve sorumsuz muhalefetle baş etmek zorunda değil. Bir yandan gerek partisi içinden, gerekse toplumdan gelen, vesayet düzeninin hızla tasfiye edilmesi yönündeki demokratik baskıları üzerinde hissediyor. Öte yandan gerek partisi, gerekse hükümeti içinden gelen, "Önemli olan iktidardır; vesayetçilerle çatışmayalım, gerekirse uzlaşalım..." baskısını. İki baskı arasında, sadece hükümet değil iktidar da olmak için gereken adımları, zamana yayarak ve temkinli bir şekilde, (kendi anlayışına göre) devlete en az zarar verecek şekilde atmaktan yana. Onun içindir ki, sadece kendisine destek verenler değil, çelmelemek isteyen muhalifleri arasından da yükselen, "onu azledin, bundan hesap sorun..." şeklindeki "gaz vermelere" tepki gösteriyor.


Ne Başbuğ "sabrımız taşıyor" tehdidini savurarak, ne de Erdoğan "gaz vermeyin" fırçasıyla, toplumu ve onun sözcüsü olan basını susturamaz. Gazeteciler bildiklerini söyleyecek, düşündüğünü yazacaktır.... Doğru ya da yanlış... Haklı ya da haksız... Demokrasi de zaten önemli ölçüde bu demektir.


 


STAR


 


Star gazetesi de Erdoğan’ın sözlerine ilişkin iki köşe yazarı değerlendirmede bulunuyor. Bunlardan İbrahim Kiras, hükümete asıl gaz verenlerin “CHP medyası” olarak adlandırdığı kesimin olduğunu savunurken, Mustafa Erdoğan, Başbakan’ın sözlerini bir “kafa karışıklığı”nın ürünü olarak görüyor ve tuhaf bulduğu bu sözleri eleştiriyor


 


İbrahim Kiras: Hükümete gaz verene bak


 


……


 


Ergenekon davasının “orduya karşı tertip” olduğunu düşünen ve her fırsatta Silivri’de yargılanan paşalara selam gönderip duran Baykal, konu Genelkurmay Başkanı’na gelince “Derhal görevden alınmalı” diyor.


 


Bunda bir tuhaflık yok mu?


 


***


Darbeler konusunda veya Ergenekon konusunda tavrı bilinen “CHP medyası”nın da bu sıralarda “Özal Genelkurmay Başkanı’nı değiştirmişti, siz neden yapamıyorsunuz” diye hükümete “gaz vermeye” çalışması dikkatlerden kaçıyor mu sanıyorsunuz?


 


 


Mustafa Erdoğan: Başbakan mı ‘bazı köşe yazarları’ mı haklı?


 


…..


Hükümetteki kafa karışıklığının veya bocalamanın başka bir işaretini, Başbakanın medyayla ilgili olarak zaman zaman yaptığı fazlasıyla tuhaf açıklamalarda görüyoruz. Meselâ en son konuşmasındaki şu sözler: “Bazı köşe yazarları da kusura bakmasınlar bize gaz vermeye çalışıyor. Bize gaz vermeyin. Biz ne yaptığımızı çok iyi biliyoruz. Biz bu yola çıkarken bütün bunların planlarını yaparak çıktık.”


Silâhlı kuvvetlerin sivil kontrolü meselesinde hükümetin normal bir Batı demokrasisindeki gibi tutum alması gerektiğine vurgu yapan haber ve yorumlardan Başbakan besbelli ki rahatsız oluyor. Çünkü, galiba, bu tür yayınların kendi elini güçlendirmek yerine, bu konuda muhtemelen kendi zihninde kurgulamış olduğu “gerçekçi” (yaygın deyimiyle, “kurumlararası denge”yi gözeten) stratejinin uygulanmasını zorlaştırdığını düşünüyor.


Ama Başbakan birçok noktada yanılıyor. Bir kere, Türkiye siyasetini uzun zamandır yakından izleyen ve analiz eden birisi olarak rahatlıkla söyleyebilirim ki, Başbakanın kafasındaki aslında yeni keşfedilmiş olmayan “gerçekçi” strateji şimdiye kadar hiç işe yaramamıştır. Hatta, tersine, sivil-asker ilişkilerini çıkmaza sokan tam da sivillerin bu “gerçekçi” ve “ihtiyatlı” tutumu olmuştur. Söylemek hoş olmasa da söylemek zorundayım ki, bu strateji “öğrenilmiş çaresizlik” denen şeyin rasyonalize edilmesinden başka bir şey değildir.


İkincisi, Başbakan bir şeyi daha gözden kaçırıyor: Eğer Taraf gazetesinin malum yayınları ve “bazı köşe yazarları”nın ilkeli duruşu olmasaydı, hükümet de Başbakan da bugünkünden daha dezavantajlı bir konumda olurdu. Sadece hükümete değil, barışa ve demokrasiye de kasteden bunca tertibe rağmen medyanın büyük kısmı halâ bu illegal girişimlerle ilgili duyarlılıkları alaya almaya devam ediyor. Bu şartlar altında, elbette başka faktörler de var ama, birkaç gazete ve televizyonla birlikte “bazı köşe yazarları”nın kararlı ve ilkeli desteği olmasaydı Ergenekon ve benzeri oluşumların üstüne gidilebilir miydi sanıyorsunuz?...


Bence, bu meselelerde duyarlılık gösteren ve üstelik sayıları da pek fazla olmayan gazeteciler hakkında uygunsuz sözler sarf edeceğine, Başbakan hiç değilse kendi “gerçekçi” stratejisi açısından bile “risk” taşımayan yasal ve idari tedbirleri bir an önce tatbik mevkiine koyma işine yoğunlaşsa çok daha iyi olur.

Sıradaki Haber İçin Sürükleyin