'EVET, BU BİR MEHMET ALİ BİRAND BELGESELİDİR!'

Doğan Akın, "Son Darbe: 28 Şubat" belgeselinde meslektaşlarının emeklerini yok saymakla suçlanan Mehmet Ali Birand'ı yazdı...

Google Haberlere Abone ol
'EVET, BU BİR MEHMET ALİ BİRAND BELGESELİDİR!'

Doğan AKIN/T24


Evet, bu bir Mehmet Ali Birand belgeselidir!


Sene 2004. Aylardan Mart. Kıbrıs’taki barış arayışlarında bugüne kadarki en ileri adım olan Annan Planı’na son biçimini vermek üzere taraflar İsviçre’nin Luzern Gölü kenarındaki Burgenstock kasabasında buluşmuşlar. Pazarlıkları izleyen gazetecilerden Mehmet Ali Birand, İstanbul’a bağlanıyor ve CNN Türk ekranında Çiğdem Anad’a heyecanla anlatıyor. 


“Evet Çiğdem, şu anda görüşmeler Karpaz’a kilitlenmiş durumda. Türk tarafı Karpaz’ı cebinden çıkarıp ‘verdim’ dese anlaşma olacak!..” 


Medya semalarında izlediğimiz Birand’ın bir ölçü, bir ifade, bir tavır sorunu her zaman oldu. Açın sosyal paylaşım sitelerini, hakkında yazılan binlerce mesajın ezici bir çoğunluğunun Türkçesi, ifade tarzı, tavrı üzerine olduğunu göreceksiniz. 


Midyat Madrid’in bir ilçesi oluyor onun dilinde, İsrail de İsmail! Metrobüs zamlarına “Metropolis” diyerek giriyor.  “Benzine körükle gidiyor” Birand, “söylüyceğniz mi” diyerek cevap rica ediyor. Aklından geçenlerin peşinde koşturan kelimeler birbirine giriyor. 


Şöyle bir şey de yazılmış konuşması hakkında: Dünyada, sürekli kendi lafını kesmeye çalışan tek adam! 


 “Tavır” demiştik. Tecavüz-teşhir mağduru bir kadına, Gamze Özçelik’e, haber bülteninde “Her şeyin bir iyi, bir kötü yanı vardır. Türkiye’de herkes senden bahsediyor. Sen nereden bakıyorsun? Kariyerine faydası yok mu bunun” demeye getiren Birandça bir tavırdan, “Olmuş bir kere, tadını çıkar kızım” diyen Birandça bir lisandan söz ediyoruz. 


Mesele Karpaz’ı vermek ya da vermemek değil, ona gazeteci değil, söz sahibi halklar karar verir. Mesele, hep kestirme yollardan koşan bir gazetecilik. Misal, Haydarpaşa Garı tarihe mi karışacak, hedefe en önce o kilitleniyor. Projeyi elbette savunabilirsiniz, ama o bunu şöyle yapabiliyor: 


“Haydarpaşa’nın dışı olduğu gibi tutulacak. İçininse bir bölümü müze, bir bölümü lüks bir otel, restoran ve eğlence merkezine dönüştürülse bunun ne zararı olabilir ki?..”  (Posta / 4 Şubat 2012) 


Birand’ın hanesindeki başarı 


Başarı? 


Başarı bu memlekette neyi ifade ediyorsa, doğrusuyla, yanlışıyla, Birand’ın hanesinde uzun uzadıya, her anlamıyla boy gösterir. Kimi sonuna kadar hak edilmiştir o hanedeki başarının, kimi “başarı”ya tercüme olmuş tenezzül zaafıdır. Kiminde Birand’ı, fermuarını indirmiş başarmaya koşarken görürüz!  


Sempati? 


Kesinlikle. Yıllardır sunduğu ana haber bülteni ve programlardaki gafları, hataları, 70’ini geride bırakmış bir hayata pek de yakışmayan heveskâr iştahı artık neredeyse sadece tebessümle izleniyorsa, bunun nedeni, ne yaparsa yapsın yarattığı sempatidir. Haber bültenini artık bir şov gibi de izleyen milyonlarca insana göre, evet, Birand, sempatiktir. 


“Habere ruh katma”yı istiyor Birand. “Sevindirik”  hallere, gayretkeş iyimserliklere, ne olursa olsun yüzünde asılı kalan mimiklere bu yolda yakalanıyor.  Misal bir deprem veya kaza haberini gülerek verebiliyor. 


Türkiye’nin süpermeni: Erdoğan 


Kendisinin de mağduru olduğu, meşhur andıçla işini kaybettiği 28 Şubat dahil, darbe dönemleri konusunda özeleştiri de yaptı Birand. Bu önemli. AKP iktidarda onuncu yıla yaklaşırken büyük medya semalarında yapılan bu özeleştiriler biraz “kullanışlı” kaçmaya başlasa da, önemli. 


Önemli, ama savunduğu fikirlerde “bit yeniği” de aranan bir gazeteci Birand. “Yeminli düşmanları bit yeniği arıyor” demeyin, kendisi de bunu yapıyor. Mesela İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’a “aferin, bravo” dediği bir yazısına (Posta / 6 Haziran 2008) bakın nasıl bir “not” düşme ihtiyacı hissediyor: 


“Bu yazıyı okuduktan sonra, eminim kimi meslektaşım veya kimi okurum ‘Çıkarım olduğu için’ bunları yazdığımı ileri süreceklerdir. İlgilenenlere duyurulur. Belediye ile hiçbir işim yok. Ne alacağım, ne vereceğim, ne inşaatım, ne de ruhsat beklentim var…”  


Nasıl bir mazi ve nasıl bir şöhret, kıdemli bir gazeteciye böyle bir not yazdırabilir? 


“Ölçü” sorunundan söz etmiştik. Birand, “kullanışlı” gördüğü alanlarda kendisini nasıl tutamadığını gözümüze sokar. Örneğin seçim sonuçlarını yorumladığı yazısına “Bu seçimler Türkiye siyasi hayatına bir Süpermen hediye etti.  Recep tayyip Erdoğan”  sözleriyle başlar!  (Posta / 3 Ağustos 2007) 


Vaktiyle, Amerikalı diplomat Richard Holbrooke’un bir “terminatör” gibi Kıbrıs sorununu çözeceğini de öne sürmüştü. Bu gerçekten önemli diplomat artık hayatta değil, Rauf Denktaş da. Kıbrıs sorunu  ise yerli yerinde duruyor.  Birand’ın hikâyesinde bu da var; öngörüsüzlük. 


YAZININ DEVAMI İÇİN

Sıradaki Haber İçin Sürükleyin