İşte belge, işte tavır! Kız çocuğumuz yalnız
değildir...
DÜN bu köşede okuduğunuz röportaj için yaptığımız konuşma
bitmişti. 19 yaşındaki, kaşık kadar kız, gözünün feri sönmüş, hem
nasıl sönmüş olarak, hâlâ sancılanan karnını tutuyordu. Ayağa pek
kalkamıyordu. Sormaya utanarak sordum, utandığımı da söyledim. Ama
bu memlekette kimilerinin ne çiğ olabileceğini bildiğim için...
Neyse sordum işte:
"Yarın senin için, 'Hamile kızın eylemde ne işi var?' diye
soranlar olacaktır. Cevap vermek ister misin
şimdiden?"
Polis tekmeleriyle bebeğini daha 19 yaşında düşüren kız çocuğu
şöyle dedi:
"Hamile insan hakkını arayamaz mı? Hamile olunca eve
kapanmak mı gerekir? Hamile olunca ben düşüncelerimden
vazgeçmeliyim, öyle mi?"
Cevabı buydu. Bunu dünkü röportaja yazmadım. Çünkü bu soruyu sormuş
olduğumu yazmaya bile utandım. Fakat dün gazetelere bakınca
görüyorum ki kelli felli köşe yazarı sanılan kimileri, utanmadan
sıkılmadan, koca sütunlarını bu alçakça soruya ayırmışlar: Hamile
kızın orada ne işi varmış? Gitmeseymiş, falanmış filanmış.
Siz bir kız çocuğunu döve döve karnındaki bebeğini düşürten polisi
değil de o kız çocuğunu haksız çıkarmaya karar vermişseniz...
Düşünüyorum da sizi nasıl utandırabilirim? Utandıramam. Sizin artık
kalbiniz, aklınız, vicdanınız mühürlü.
POLİSİN 'İNTİKAMI'
Gelelim ikinci meseleye. Polis teşkilatı, küçücük kıza karşı bir
operasyon başlattı. Kız çocuğunun yüzünün göründüğü fotoğrafları
basına dağıtıp "Bize karşı zor kullandı" diyorlar.
El insaf! 1.50 metre boyunda, hamile ve yaklaşık 45 kilo bir kız
çocuğundan söz ediyoruz. Bakmaya kıyamayacağınız bir çocuk! Bunu
geçiyorum ve haber kısmına geliyorum. Polis, "Bebek bizim
yüzümüzden düşmedi" diyor, "Düşük darba bağlı
değil" iddiasındalar. Hemen söyleyeyim. Kız çocuğu,
dövüldüğü gün, saat 14.00 civarında Taksim İlkyardım Hastanesi'ne
giriş yaptı. Saat 14.16'da ilk B-HCG tahlili yapıldı. Hamilelik
hormonudur. 14.16'daki B-HCG düzeyi 18.870 idi. Kanaması sürüyordu.
Aynı test 18.50'de yapıldı, B-HCG düzeyi 16.212'ye düşmüştü. Kız
çocuğu hastanede kaldı ve sabah 05.34'te test tekrarlandı. B-HCG
düzeyi 10.974 idi. Bu, bebeğin karnında öldüğünü gösteriyordu.
Bebek alındı. Kısacası, kız çocuğumuz bebeğini darptan sonra
düşürdü. Meraklısına belgesi bu sayfadadır!
Bu raporun altında Taksim İlkyardım Hastanesi Uzman Dr.
N.Özden Serin'in imzası var. Ayrıca dün kız çocuğumuz,
Türkiye İnsan Hakları Vakfı doktoru Yeşim
İşleyen'e muayene oldu ve darba bağlı düşük olduğu orada
da tespit edildi. Rapor bugün açıklanacak. Dün, aynı zamanda
savcılığa şikâyet yapılırken yandaki tahlil sonuçları sunuldu.
HAMİLE KIZIN ORADA NE İŞİ VAR?
Gelelim şimdi baştaki soruya: "Hamile kızın eylemde ne işi
var?!"
Bunu, yukarıdaki köşe yazarları gibi polisi haklı çıkarmak için
değil, ama içi acıdığı için soran insanlar da var, biliyorum. Sözüm
onlaradır: İnsanız, şaşarız. İnsan psikolojisinin tuhaf, yanlış bir
oyunudur: Çaresiz, berbat olaylarda kurbanla özdeşim kurmak
istemeyiz. Çünkü bu, çekilmez, acılı bir durumdur. Bir biçimde
kurbanın bunu hak etmiş olduğunu düşünerek rahatlamak ister insanın
kafası. O yüzden şöyle deriz:
Kürt çocuklar da taş atmasaydı!
TAYAD'lılar da direnmeseydi!
Dövülenler de sosyalist olmasaydı!
Yahudiler de öyle yapmasalardı!
Yoksullar da çok çocuk yapmasaydı!
Onlar da 1 Mayıs'a gitmeseydi!
Hamile kızlar da sokağa çıkmasaydı!
Vesaire vesaire... Çünkü kurbanın çaresizliğini paylaşmak istemez
insan, insan beyni çaresizlik durumundan kaçar. Ama insan aklının
bu "ergenlik hastalığı" zamanla geçmelidir.
Yetişkin olunca bugünün meselesinin şu olduğunu biliriz: Polis kız
çocuğunu niye dövdü?
Kız çocuğu, "Hamileyim! Vurmayın!" demesine rağmen
niye karnına karnına vurdu? Bizim meselemiz bugün budur. Başka bir
şey değildir. Bizim meselemiz bugün, bir kız çocuğunun yalnız
bırakılmamasıdır. Koca bir Emniyet Teşkilatı ona karşı bir savaş
açmışken ona kendini yalnız hissettirmemektir.
Fotoğrafların hikâyesi
EMNİYET, kız çocuğunun fotoğraflarını basına dağıttı. Bugün eğer
bazı vicdandan, akıldan ve ahlaktan nasibini almamış basın yayın
organları bu fotoğrafı yayınlamaya kalkarsa diye önceden
yazayım:
Kız çocuğu bu fotoğraflarda sanki elinde sopa varmış da polislere
saldırmış gibi görünüyor. Minnacık kız elinde 50 santimlik bayrak
sopasıyla robocoplara saldırsa ne olur zaten de, yine de hikâyeyi
yazayım. Önceki günkü röportajda kız çocuğu anlatmıştı:
"Benim elimde bayrak vardı. Polis, bayrağı elimden almaya
çalıştı. Fakat bayrakla sopa ayrılınca polis sendeledi.
Sendeleyince de sinirlendi ve bana o zaman saldırmaya
başladılar."