DUYGU ASENA'NIN CENAZESİNDE YAŞANANLARI OKTAY EKŞİ VE ŞAKİR SÜTER DE ELEŞTİRDİ

"Biz maalesef katılamadık ama öğrendik ki gazeteci Duygu Asena’nın Teşvikiye Camii’ndeki cenaze töreninde de bir curcuna, bir "cami avlusunda kokteyl parti" havası, bir ölene ve olaya saygısızlık tablosu daha yaşanmış."

Google Haberlere Abone ol
DUYGU ASENA'NIN CENAZESİNDE YAŞANANLARI OKTAY EKŞİ VE ŞAKİR SÜTER DE ELEŞTİRDİ

OKTAY EKŞİ / HÜRRİYET


Cenazeler ve biz...


BİZ maalesef katılamadık ama öğrendik ki gazeteci Duygu Asena’nın Teşvikiye Camii’ndeki cenaze töreninde de bir curcuna, bir "cami avlusunda kokteyl parti" havası, bir ölene ve olaya saygısızlık tablosu daha yaşanmış.

Hem de "görgü" deyince yanına yanaşılamayan, "bilgi" deyince rakip kabul etmeyen, "çalım" deyince ölçü tanımayan "medeni"(!) insanlarımız yüzünden.

Baştan bir gerçeği kabul edelim:

Bizim kültürümüz ve bizim aile ve sosyal terbiye kalıplarımız "saygı" kavramını bizim insanımıza öğretmiyor. Kendine saygısı olmayanın başkalarına saygılı olamayacağını da...

Saygıyı hálá "büyükler gelince ayağa kalkmak, onların elini öpmek" türü davranışlar sanan bir toplumuz. O nedenle örneğin "kapalı yerde yüksek sesle konuşmanın" başkalarına karşı saygısızlık olduğunu kimse öğretmez bize...

Öteki örnekleri saymayalım; çünkü o kadar yerimiz yok.

Gerçek şu ki, "yaşayana" saygı göstermeyi bilmediğimiz gibi "ölene" saygıyı da bilmiyoruz. O yüzden cenaze törenine giderken kıyafetimizin "yaslı" bir ortama uygun olması gerektiğini düşünmeyiz.

Camide "ha ha... hi hi..."li konuşmaların, ona buna fıkra anlatmanın, şirinlik gösterisine kalkmanın, dedikodu yapmanın, iş bağlamanın ne kadar ayıp kaçtığını görmeyiz.

Türkiye’de 80 bine yakın cami var. Bunların hiçbirinin sorumlusu -veya Diyanetin İşleri’ne mensup görevliler- neden, "Başsağlığı dileyenleri kabul edecek olanlar için" bir yer belirlemez?

Başsağlığında bulunmak için gelenlerin kuyruğa girecekleri bir çizgi, bir işaret, cenaze töreninin yapıldığı yere neden konmaz?

Böyle bir düzenlemeyi biz bir tek merhum Sevgi Gönül’ün vefatı üzerine Teşvikiye Camii’nde gördük. Koç Ailesi her şeyi düzenlettirmiş ve törenin ciddiyetinin bozulmasına fırsat vermemişti.

Sormaya devam edelim:

Ölene saygımız varsa onu neden beton dökerken kullanılan kalıp tahtasından yapılmış tabutlara koyarız da kaliteli bir tabut kullanmayız?

Tabutun taşınmasını itiş-kakış konusu olmaktan çıkarmak, onun için de bu görevi üstlenecekleri baştan belirlemek mümkün değil mi? Ölene sevgi ve saygı duymak başka... "Ben daha çok seviyorum" iddiasıyla kargaşa çıkarmak başka...

Son yolculuğundaki insanı kabristana neden, sebze haline domates taşıyormuşuz gibi, arkası yarı kapalı bir kamyonetle götürürüz? Kaliteli bir cenaze arabası, ölen insan için çok mudur?

Hepimiz biliriz. Kabristandaki durum daha da kötüdür. Çünkü kabristanlar plansızdır. Yolları bozuktur. Yazın tozdan, kışın çamurdan mahvolursunuz.

Hiçbir belediye başkanı, kendisi ölüp gittikten sonra kabrini ziyarete geleceklerin, "Be adam, sağlığında şurayı düzgün şekilde yapsaydın da, şimdi okuduğumuz Fatiha’yı hak etseydin" demek zorunda kalacağını düşünmez.

Merak ediyoruz... Bunları da mı Avrupa Birliği sayesinde düzelteceğiz?


ŞAKİR SÜTER / AKŞAM


Cami Avlusunda çığlık


Duygu Asena’nın tabutunun üzerinde sarı güller, harikaydı.

Tabut kadınların omuzlarında; o da çok güzel.

Cenaze namazında kadınlar ön safta; eyvallah.

Buraya kadar her şey, Duygu Asena’nın anısına çok uygun güzelliklerdi.

Ancak..

Cami avlusunda seslendirilen abuk-sabuk slogan ne?

Camiden çık, ne söyleyeceksen söyle; ve de kulakları tırmalamadan söyle.

Zılgıtlar, alkışlar, anlaşılmayan söylemler, baştan sona yapaylık kokan bir cami avlusu gösterisi.

Hem de, tanıdığımız en doğal kadının cenazesinde, bir yapaylık yarışı!

***

Namaz kılınacak, “biz burada duracağız” diye tutturan cehalet kumkuması üç-beş kadın.

İmam da bir alem; “hanımefendi, kıbleye doğru namaza durmuş kişinin önünde durulmaz. Gelin cemaatin en önündeki hanım arkadaşlarınızla yan yana saf tutun” diyemiyor.

Hoş..

Dese de, karşısındakinin bunu anlayıp anlayamayacağını bilemiyoruz.

Çünkü o kadınlar, kıçlarını kıbleye döndüler namaz sırasında; saf tutmak falan hakgetire!

Zaten o kadınların derdi de namaz-fatiha-helallik-şehadet değil...

Televizyon kameralarına bakarak, güya “tavır” koyuyorlar!

Akşamki çay partisinde de çevrelerine “az sonra ana haber bültenlerinde imamı nasıl fırçaladığımı birlikte seyredelim” diye hava atacaklar ya!

Vakur bir havada “son göreve” değil...

“Ekrandan el sallamaya” gelmiş garip kadınlara baktıkça üzüldük; Duygu görebilseydi, inanın bizden daha çok üzülürdü.

Zarafetten, nezaketten vazgeçtik ama...

Lütfen biraz samimiyet ve doğallık.

Cami avlusunda da ölüye saygı...

Saygı ve sevgi, sessiz kalınarak da gösterilir!..

Sıradaki Haber İçin Sürükleyin