'BÜYÜK BASIN 'HAPİSTEKİ KÜRT ÇOCUKLAR' MESELESİNE NEDEN BU KADAR İLGİSİZ?'

Taraf gazetesi yazarı Alper Görmüş soruyor: “'Manisalı Gençler' konusunda şanlı bir tarihi olan büyük basın, nicelik olarak ve zamana yayılması açısından ondan çok daha hacimli olan 'Hapisteki Kürt çocuklar' konusunda neden bu kadar ilgisizdir?"

Google Haberlere Abone ol
'BÜYÜK BASIN 'HAPİSTEKİ KÜRT ÇOCUKLAR' MESELESİNE NEDEN BU KADAR İLGİSİZ?'

Alper Görmüş/TARAF


Onlar Kürt çocukları değil de “Manisalı çocuklar” olsaydı?


Devletten kaynaklanan ve özleri itibarıyla aralarında hiçbir fark bulunmayan haksızlıklar konusunda büyük basın bariz bir çifte standartla malûl...

Zanlıları polis olan ve zanlıları asker olan davalarda takınılan farklı tutum, hemen akla gelen çifte standart alanlarından biri... Büyük basının, zanlıları polis olan davalardaki takipçi tavrını, zanlıları asker olan davalarda göstermiyor oluşuyla ilgili olarak 1 Temmuz 2008’de bir yazı kaleme almıştım. “Hayata Dönüş davası düştü, çünkü medya daha önce düşmüştü” başlıklı yazıda, 19 Aralık 2000’de gerçekleştirilen ve çok sayıda mahkûmun ölümüyle sonuçlanan “Hayata Dönüş” operasyonu davasının “zaman aşımı” nedeniyle düşmesini ele alıyordum. Yazıda, bunun bir Jandarma operasyonu olduğu için, davasının büyük basın tarafından soğuk karşılandığını söylüyor, oysa zanlısı polis olan birçok olayda aynı basının olağanüstü bir performans gösterdiğini hatırlatıyordum. Zikrettiğim örnekler şunlardı:

“Gerek ‘Manisalı Gençler’ gerekse de ‘Metin Göktepe’ davalarında basının yıllar boyu hiç tükenmeyen bir enerjiyle görevini yerine getirdiğini biliyoruz. Her iki davadaki tavır, ‘Türk basınının yüzakları’ gibi bir liste yapılsa, hiç şüphesiz ilk sıralarda yerlerini alacak gazeteciliklerdi. Hiç kuşkunuz olmasın, basının ısrarlı takibi olmasaydı, bu iki davadan kamuoyu vicdanını biraz olsun rahatlatan bildiğimiz sonuçlar alınamazdı.

“Türk basını bugün de ‘dur ihtarına uymadığı’ gerekçesiyle polisin açtığı ateşle hayatını kaybeden Baran Tursun’un babasının yürüttüğü adalet mücadelesine büyük bir destek sunuyor, işin peşini bırakmıyor. Bu trajik olayın davası da büyük bir ihtimalle ‘hak yerini buldu’ dedirten bir sonla nihayetlenecek ve hiç şüpheniz olmasın, bunda da en büyük rol Türk basınının olacaktır.”

Zanlıları asker olan ve bu nedenle basının üzerine pek fazla düşmediği olayları da 10 mahkûmun ölümüyle sonuçlanan Ulucanlar Cezaevi baskını, İki HADEP yöneticisinin karakolda kaybedilmesi, Akkise olayları ve Hayata Dönüş operasyonlarıyla örneklemiştim. İsterseniz, bu olayların ayrıntılarını Taraf’ın internet sayfasından bulup okuyabilirsiniz.

Manisalı çocuklar... Kürt çocuklar...

Büyük basının çifte standartlıkla malûl olduğu bir başka alan, devletin “siyasi suçlu” sayıp soruşturduğu, gerekirse işkenceden geçirdiği ve nihayet yargıladığı çocukları kapsıyor. Birgün, Evrensel, Taraf, Radikal gibi gazetelerin dışında düzenli bir izleyeni olmayan “Taş atan çocuklar” ya da “hapisteki çocuklar” olayıyla yıllar önceki “Manisalı Gençler” olayını karşılaştırdığımızda karşımıza gerçekten de mide bulandırıcı bir çifte standart çıkıyor.

Basının yılmaz bir takipçilik göstererek zanlı polisleri mahkûm ettirdiği Manisalı Gençler olayı neydi? Hatırlayalım: Yasalar karşısında “çocuk” sayılan bir grup genç yasadışı bir örgütün afişlerini asarken yakalanmışlar, poliste ağır işkencelerden geçirildikten sonra mahkemeye sevk edilmişler, davaları yıllarca sürmüştü.

Son birkaç yıldır süren ve ilavelerle sayıları sürekli artan “hapisteki Kürt çocuklar” meselemiz de özünde “Manisalı Gençler”le aynı. Devlet, onları da (bu defa afiş asarak değil polise taş atarak) yasadışı bir örgütün (PKK) propagandasını yapmakla suçluyor. “Hapisteki çocuklar”a en son 15 ve 16 yaşlarındaki iki çocuk eklendi. Radikal (8 nisan) haberi şöyle verdi:

“Şırnak’ın Cizre İlçesi’nde TRT’nin Kürtçe kanalı ‘TRT Şeş’e tepki amacıyla düzenlenen basın açıklamasına katıldıktan sonra yüzlerini gizleyerek güvenlik güçlerine taş attıkları öne sürülen iki çocuk hakkında 20’şer yıl hapis istemiyle dava açıldı. Onlar hakkındaki tek delil birinin yüzü bile görünmeyen fotoğrafı, diğerinin ise olaylara bakarken görüntülenmesiydi.”

İşte 24 Mart 2006’dan beri yaşadığımız şey, böyle bir şey... Çocukların avukatlarından Serhat Eren “taş atan çocuklar”la ilk tanışmamızı şöyle anlatıyor:

“24 Mart 2006 tarihinde Muş ili Şenyayla kırsalında on dört PKK militanının öldürülmesinin ardından, 28 Mart 2008 tarihinde dördünün cenazesi Diyarbakır’a getirilmiş ve cenaze töreni dönüşünde dört gün boyunca devam eden olaylar çıkmıştı. Türkiye kamuoyu, dört gün boyunca devleti taşlayan çocuklarla ilk kez tanışmıştı. Olayların devam ettiği dört gün boyunca, beşi çocuk 10 kişi öldürülmüş, 203 çocuk gözaltına alınmış, 91 çocuk tutuklanmış ve birçoğuna işkence ve kötü muamele yapılmıştı.”

Şimdi soralım kendi kendimize: “Manisalı Gençler” konusunda şanlı bir tarihi olan büyük basın, nicelik olarak ve zamana yayılması açısından ondan çok daha hacimli olan “Hapisteki Kürt çocuklar” konusunda neden bu kadar ilgisizdir?

Benim aklıma, onların “Kürt çocuklar” olmasından başka bir şey gelmiyor.

Sıradaki Haber İçin Sürükleyin