BİRSEN ALTUNTAŞ: BENCE MAGAZİNİ EN İYİ KADINLAR YAPAR VE DE EN İYİ KADINLAR BİLİR

MEDYATAVA RÖPORTAJI: Sayım Çınar, Milliyet Gazetesi Magazin Müdürü Birsen Altuntaş’la söyleşti. Birsen Altuntaş, magazinle olan ilişkisini, erkek gazetecilerin egemen olduğu basında kadın magazin müdürlerinin sayısının fazla olmasını, ekonomik krizin magazin dünyasına olumsuz etkilerini Sayım Çınar’a anlattı.

Google Haberlere Abone ol
BİRSEN ALTUNTAŞ: BENCE MAGAZİNİ EN İYİ KADINLAR YAPAR VE DE EN İYİ KADINLAR BİLİR

Birsen Altuntaş’ı muhabirlik döneminden beri tanıyorum. Milliyet Gazetesi muhabirliğe hakikaten önem veriyor. Birsen de muhabirlikten gelip, magazin müdürü olmuş bir gazetecidir. Muhabirlikten gelerek müdürlük ya da köşe yazarlığı yapan gazetecileri daha çok önemsiyorum. Bu tür gazeteciler bu ülkede magazin gazeteciliği yapmanın bütün zorluğunu bilirler; hatta birçok kültür-sanat muhabirinden daha çok okurlar ve de pırıltılıdırlar. Onlar, magazin gazetecilerinin yaşam tarzıyla magazin ünlülerinin yaşam tarzı arasındaki çizginin inceldiği ve kalınlaştığı noktaları da iyi bilirler. İşte Birsen Altuntaş’ın hikayesi…


 


Milliyet gazetesinde yıllardır çalışıyorsunuz. Magazin müdürü olma hikayenizden bahseder misiniz?


Milliyet’e ilk adımımı 19 yaşında stajyer olarak attım. O dönem Marmara Üniversitesi Gazetecilik Bölümü’nde öğrenciydim. Gazetenin Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Eren Güvener, üniversitede hocamdı. Eren Hoca’ya rica ettim, onun sayesinde magazin servisinde staja başladım. Ardından okulumu bitirdim, kadroya geçtim, muhabirlik, şef yardımcılığı derken uzun uzun yıllar geçti ve bugünlere geldik.


 


Erkek gazetecilerin egemen olduğu basında kadın magazin müdürlerinin sayısının fazla olmasını neye bağlıyorsunuz?


Şu an dört gazetenin magazin müdürü de kadın ve bu da harika bir durum... Bence magazini en iyi kadınlar yapar ve de en iyi kadınlar bilir. Çünkü kadınlar, erkeklere göre çok daha detay bazlı düşünür. Şeytan da ayrıntıda gizlidir.


Tabii, gönül istiyor ki, medyada kadın yönetici sayısı daha da artsa... Bunu her gün yazı işleri masamızda çok daha iyi anlıyorum. Çünkü masamızda Nurcan Akad gibi muhteşem bir kadın var. Medyada kadın sayısının artması yine erkeklerin elinde... Ama biz gazete olarak bu konuda şanslıyız. Kadın yöneticiye ve çalışana destek veren bir genel yayın yönetmenimiz var.


 


Siz aynı zamanda Milliyet gazetesinin televizyon ekini hazırlıyorsunuz. Televizyonun bu kadar hayatımızda yer almasına ne diyorsunuz? Ekinizi nasıl hazırlıyorsunuz?


Maalesef yaşam standardı düşük bir ülkeyiz. Bu yüzden hayatımızın tüm eğlencesini televizyon oluşturuyor. Gelen okuyucu e – postalarını bazen hayretle okuduğum oluyor. Televizyon bazı kişiler için yaşama amacı neredeyse... Bu da çok üzücü bir durum. Keşke herkesin yaşam kültürü oluşturacak geliri olsa da o kutucuğa o kadar hapsolmasalar. Kendi hayatlarının başrolünü oynasalar; sadece dizi karakterleri, onların sevinçleri ya da hüzünlerini oluşturmasa.


Milliyet Televizyon dergisine gelince, önümüzdeki hafta 200. sayıyı yayınlayacağız, derginin temellerini aslında bir önceki şefimiz attı. Ben bayrağı ondan devraldım. Dergi projesini hayata geçirirken de genel yayın yönetmeniz Sedat Ergin’in ilk kuralı, her kanala eşit mesafede durmamız gerektiğiydi. Ben de konu başlıklarını belirlerken buna özellikle dikkat ediyorum. Okuyucuların istekleri de seçimlerimizde çok belirleyici oluyor.


 


Geniş kitleler üzerinde büyük etkiler gösterebilen en yaygın iletişim aracına televizyon diyoruz. En çok ne izliyoruz televizyonda, ne istiyoruz?


Neden izliyoruz? Televizyondan beklediğimiz ve bize sunulan şey nedir?


Televizyonda en çok dizi izliyoruz. Bu dizilerin geneline baktığınızda da ciplere binen, konaklarda, köşklerde yaşayan ailelerin yaşantılarını anlattığını görüyoruz. Yani insanlar ulaşmak istediği yaşantıları zevkle izliyor. Zengin kız – fakir erkek ya da tam tersi hikayeleri anlatan filmler, diziler hala çok para ediyor bu ülkede... Duygusal bir milletiz. Acılı aşklar, ağır dramlar büyük ilgi çekiyor. İnsanlar kendilerini görüyor, kendinden olana sahip çıkıyor. Ülkenin içinde bulunduğu sosyoekonomik yapı her şeyi belirleyen tek etken...


 


Milliyet gazetesinde yayımlanan magazin haberlerine fazla yalanlama gelmiyor, bunu neye bağlıyorsunuz? Magazin haberi yapmanın püf noktaları nelerdir?


Çünkü yazdığımız her haberi titizlikle yazıyoruz. Bazı durumlarda haber yaparken kaynağınızın sizi yanıltma olasılığı çok yüksek olabiliyor. Haberin öznesinin bile sizde çıkacak haberin kendisini olumsuz etkileyeceğini düşündüğü için bilerek yanlış ya da yalan bilgi verdiği durumlar yaşanabiliyor. O yüzden birden fazla kişiye doğrulattığımız bilgileri haberleştirmeye özen gösteriyoruz. Zaman içinde de zaten kurt köpeği kıvamına geliyorsunuz. Burnunuz süper koku alıyor ve kolay kolay sizi yanıltmaları mümkün olmuyor. En iyisi karşılıklı anlayış içinde olmak. Çünkü sistem temelde birbirini besleyen bir alışveriş üzerine kurulu. Ancak bizde şov dünyasındaki isimler zaman içinde şöhretleri arttıkça medyadan dokunulmazlık istiyor. Burada da sıkıntı doğuyor. Kimsenin böyle bir ayrıcalığı olamaz. Gazeteci herkese yumruk mesafesinde durmak zorunda. Aksi takdirde yumruk atamaz. Bunun ötesi yok.


 


Magazin esasında herkesin ilgilendiği ama ilgilendiğini söylemekten nedense utandığı bir şey olarak dikkat çekiyor. Bunu neye bağlıyorsunuz?


Çünkü olmazsa olmaz değil ve lüks tüketime giriyor baktığınızda... Nasıl Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinde eğlence en son sırada yer alıyorsa bu da öyle bir şey. İnsanlar bu kadar hayati sorun varken onları boş verip magazinle ilgilendiğini söylemeye çekiniyor. Bu yüzden de belgesel izlemek gibi faydalı işler yaptığını söylüyor. Ama hayatın kendisi magazin... İnsan kendini yine başka bir insanda tanıyor. Ayrıca magazinin kelime anlamı çok geniş, daraltmak ve parmakla sayılacak kadar ünlü ismin özel hayatından ibaret gibi görmek çok doğru değil.


 


Siz muhabirlikten gelen bir gazetecisiniz. Yüzü gerçekten gülebilen gazetecilerin azlığını neye bağlıyorsunuz? Mutsuzluk, kirli kan gibi damarlarda dolaşıyor sanki. Mutsuzluk sürekli olmamalıdır, öyle değil mi? Gazeteci umutlu olandır. Mutluluğa giden yol kibirden geçmiyor…


Kesinlikle. Beni de pratikte en çok üzen olgu bu. Olay diyemiyorum, artık olgu halinde. Tek neden ego. Ego, insanı kemiren, yiyip bitiren, doymak bilmez bir şey. Doygunluk sağlamadığı için de mutlak mutluluğu asla garanti etmiyor. Bizim aramızda da egosuna söz geçiremeyen, hatayı kendinde aramaktan sürekli kaçan, hep başkalarını suçlayan çok kişi var. Ancak buna neden biraz da hayat şartları. Şartlar insanları son yıllarda daha acımasız yaptı.


 


 Magazin yazan köşe yazarlarını yaratıcı buluyor musunuz?


Yaratıcı yazara bir iki iyi örnek elbette var. Mesela Posta Gazetesi’nde Müge Dağıstanlı’nın yazılarını ilgiyle okuyorum. Onun dışında herkes bir tarz oluşturmaya çalışıyor ama yine aynı kapıya çıkıyor.


 


Ekonomik krizin magazin dünyasına olumsuz etkileri neler?


Magazin dünyası da ekonomik yapıyla paralel ilerliyor ve ekonomik ivmeyle birlikte şekil değiştiriyor. Mesleğe başladığımda 90’lı yılların sonlarıydı. O dönem peş peşe pop albümleri çıkıyor, defileler yapılıyordu ve magazinin baş aktörleri de bundan dolayı mankenler ve şarkıcılardı. 2001 krizinin ardından ise sektördeki manken ve şarkıcıların yerini dizi yıldızları aldı. Krizin ardından insanlar daha çok kendilerini eve kapattı ve televizyon izlemeye başladı. Dizilerin sayıları gün geçtikçe arttı. Geçen yıllarda 80 dizinin aynı anda çekildiği aylar oldu. Bu da beraberinde dizi yıldızlarına talebi artırdı. Ta ki geçen yıl sonu Amerika’da başlayan ve dalga dalga diğer ülkelere yayılan küresel krize kadar. Sektör allak bullak oldu. Dizi ve film sayısı düştü. Konser sayıları azaldı. Geçen yıl konserlerde iğne atsan yere düşmezdi ama bu yıl en beğenilen sanatçıların bile konserleri beklenen ilgiyi görmedi. Bilet satışları düştü. Ancak bu tablodan ben çok da umutsuz değilim, tekrar her şeyin düzeleceğine inanıyorum. Zaten kriz de bizi teğet geçmiş (!)


 


Türk medyasında daha çok zenginlerin hayatlarını yazan gazetecilere nasıl bakıyorsunuz? Küstahlıkları sınır tanımayan, içlerindeki kirlerden ötürü kapkara olan dedikodu yazarlarına buradan bir şey söylemek ister misiniz?


Bu kadar katı düşünmüyorum. Bu da talep doğrultusunda ilerliyor. Son yıllarda cemiyet yazarlığı kavramı iyice yerleşti. Çünkü albüm çıkaran, film ve dizi çeken insanlar kadar, cemiyet yaşamının ünlü isimleri de merak edilir oldu. Hatta bu yaz plajlar bu durumdan dolayı “ikoncan” kılıklı genç kızlardan geçilmiyor şu aralar. Bunlar da bir renk ve çok büyük mesele gibi görmemek gerek. Yurtdışında da böyle. Bir zaman sonra o isimler de unutulacak. Çünkü insanlar ürettikleri şeyin kalitesi kadar gerçektir.


 


Medyada magazin muhabirliğine nasıl bakılıyor? Gazetelerde magazin muhabirlerinin gözde olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?


Şu bir gerçek ki, insan dediğin varlık magazinsiz yapamıyor. O yüzden magazin muhabirliği zaman zaman eleştirilse de gazeteciliğin ilgiyle takip edilen bir dalı. Magazin gazeteye renk kattığı için satışı da artırıyor. Bazı gazeteler sırf magazin ekleri ya da haberleri yüzünden satılıyor.


 


Edebiyat magazini denildiğinde aklınıza hangi kitaplar geliyor. Magazini bol olan bir kitap aklınıza geliyor mu?


Edebiyat dünyasındaki en favori kadın karakterim Madam Bovary... Özgürlüğün tamamen insanın ruhunun çeperlerinden ibaret olduğunu çok lezzetli anlatıyor.


 


SAYIM ÇINAR


sayimc@superonline.com


 

Sıradaki Haber İçin Sürükleyin