Ahmet Tulgar/BİRGÜN
Bir gündelik faşizm manzarası
Böyle adamlarla öyle ya da böyle, bir şekilde bir sorun olur
aramızda. Sorun çıkar. Er ya da geç. Eninde sonunda. Ya yaşam
tarzımı gözlemlemiştir uzaktan uzağa ya da duymuştur birilerinden.
Ya yaptığım iş ya da siyasi görüşümdür kulağına çalınan. Dinlediğim
müzik bile yeter bazen. Giyim tarzım olabilir. Öyle adamlarla bir
şekilde mesele çıkar aramda.
Ben ise onu çoktan mimlemişimdir. İzliyorumdur. Çaresizliğini,
korkaklığını, kötücüllüğünü. Çıkarsıyorumdur yaptıklarını,
yapacaklarını, başkalarına yaptıklarını, yapacaklarını,
yapabileceklerini tek bir kişiye yaptıklarından. Tek bir kişiye
davranışı bile, tek bir kişiye davranışını görmek bile kafi
gelmiştir notunu vermeme. Gündelik faşizmin nasıl bir taşıyıcısı
olduğunu tesbit etmeme. Orada benim için, benim gibi insanlar için
potansiyel bir düşman olduğu bellidir. Biraz ileri gittiğinde,
eline fırsat geçtiğinde, hatta şimdiden bütün insanlık için bir
düşman.
Şimdi burada onu anlatınca biraz özel bir konuyu bu köşeye almış
olacağım bazılarının nezdinde ama değil. Böylelerinin bizimle sorun
çıkarmak için fırsat kolladıklarını siz de saptamışsınızdır, en
fazla bir dertleşme olacak bu yazacaklarım.
Bu adam ilaç satarak, eczanecilikle servet yapmış biri. Dikkatinizi
çekerim, eczacı demiyorum, eczanecilik diyorum. Yani ticarette
olabilecek her tür dolap mümkün yaptığı işte. Çünkü bir tür
eczaneler çarşısı olan sokağımızdaki eczanelerin çoğunun her
nasılsa sahibi o. O olmuştur. Ve çok sayıda gayrimenkulün de bizim
sokaktaki. Yani bu küçücük fıçıcık içi dolu sırcık ve elbette
paracık adam bir çeşit ağası Şişli'nin göbeğinin. Türkiye
Piyasalaştırılmış Sağlık Sistemi'nin, artık bir ticaret sektöründen
başka bir şey olmayan bir sağlık sisteminin sayesinde, sonucu
olarak ona para kazandırmadan çıkmak mümkün değil kentin büyük
hastanelerinden birinin bulunduğu sokağımıza gelip de.
Siz sormasanız da, başkası soracak olursa "Servet düşmanı mısın?"
diye, "Evet, düşmanıyım." Ama asıl mesele bu da değil. Beni
kızdıran onun zenginliğini normal zenginlik istismarının da
ötesinde istismar etmesi. Bütün bir sokağı parasıyla, gösterip de
vermeyerek teslim almaya çalışması. Bu adam bizim sokakta
oturmamasına rağmen hemen her akşam denetime gelir. Hasta
yakınlarının araçlarının, hasta otomobillerinin bile duraklarına
park etmesine izin vermeyen, bunu neredeyse bir namus meselesi
yapmış, bunun için koluna görevli pazubantı taktıkları bir değnekçi
bile istihdam eden taksi şöförlerimiz onun koca arabasına her
seferinde yer açarlar. Abartılı jestler, gösterişçi bir
işgüzarlıkla. Bir feodal bey edasıyla girer çıkar dükkânlarına her
ne halt içinse artık. Sonra kaldırıma çıkar tekrar. Ve onunla
birlikte dükkânlarında çalışan ortalama 20 eleman da. Çevirirler
etrafını. Hiç abartmıyorum, o, dükkânlarının tabelalarını,
yerdeki paspası, kapıdaki bir levhayı işaret ede ede bir şeyler
anlatırken onlara, o 20 adam resmen esas duruşta dinler onu. Sadece
kendi elemanları değil, bizim apartmanın görevlisi, köşedeki seyyar
satıcı falan da. Bir şey istemiş olmalı ki birbirleriyle yarışır
garibanlar, aniden atak yapar üçü beşi bir yere doğru arada
bir.
Arabasına doğru harekete geçtiğinde artık, şoförü çoktan koşmuş,
kapısını açmış bekler. O arabasına bindiğinde bayağı bir tören
kıtası oluşmuştur arabasının yanında. Ve gider. Çeker gider.
Defolur.
Manzarayı izleyenlerin kimi güler geçer, kimi söylenir. Ama
herkesin göz zevki rahatsız olmuştur sokaktaki.
Şimdi bu 'küçük adam'la, bu despot prototipi, tiran stereotipi ile,
bu gündelik faşizm tiplemesi ile niye uğraşıyorum? Çünkü 'küçük
adam', 'eczaneler ağası'nın eline bir fırsat geçti ne zamandır
kinle baktığı benimle uğraşabilmesi için. Adam bizim apartmanda da
elbette dört dairenin sahibi. Apartman yöneticisi değil ama her
konu onu yakından ilgilendiriyor. Hele para, parayla ilgili ise bu
konu. Ve ben de işte birkaç aydır apartman masraflarını ödeyemedim,
ödeyememiş bulundum. Öderim.
Ama adamın eline geçti işte fırsat, geçmiş bir kere. Resmen bütün
sokağı kışkırttı, kışkırtıyor bana karşı. Artık bütün sokağın
bildiği bu meselede hâlâ benim tarafımda olan kimi komşularımızın
anlattığına göre bana şiddet uygulatacağını söylüyormuş. Yesinler.
Ama elbette bu yazı da bir çeşit suç duyurusu olarak işlev
görecektir. Yani bu aralar birileri apartman girişinde bana
saldırırsa, öyle büyük anlatılar, siyasal bağlantılar falan
kurmasın kimse. Gündelik faşizm işte.