Andrew Finkel, Baykal’ın başlattığı “maganda” polemiği ile yeniden
gündemde...
Today’s Zaman gazetesinin İngiliz yazarı Andrew Finkel, 1982’den
beri Türkiye’de yaşıyor, hayatının aşkı eşi Caroline’i de
İstanbul’da bulmuş. Finkel içimizden biri gibi... Türkiye’den
bahsederken “Biz” diyor. Kendisine İngilizce konuşabileceğini
söylememize rağmen ısrarla Türkçe konuşmayı sürdürüyor, meramını
anlatamayınca, tekrar İngilizce’ye dönüyor. Yabancılar Türkiye’yi
hep onun kaleminden çıkan yorumlarla tanıdı. Yıllardır CNN
International’a Türkiye’deki en sıcak gelişmeleri ilk kez o geçti.
Şimdi ise Deniz Baykal’ın başlattığı “maganda” polemiği ile yeniden
gündemde... Ahmet Hakan’ın köşe yazısında, Başbakan Erdoğan için
ilk kez “maganda” kelimesini kullandığını söylediği Finkel polemiğe
son noktayı koydu.
Tezkere sonrası Türkiye stratejik önemini yitirdi
Son 10 yılda Türkiye’de, bir yabancı gazetecinin gözüyle ne değişti? Türkiye, 1999 yılında yüksek enflasyon pençesinde can çekişen bir ülkeydi. Frenleri patlamış, duvara çarpmak üzere olan bir arabaya benzetiliyordu. Beklenen kaza 2001’de oldu. Ekonomik kriz mevcut hükümeti götürdü, AKP’yi getirdi. Ben Türkiye’ye ikinci kez geldiğim 1989 yılında dünyanın her yerinde soğuk savaş bitmek üzereydi. Ama nedense Türkiye’de soğuk savaş ta ki 2003’te tezkere reddedilene kadar sürdü. Çünkü eskiden beri Türkiye, hep kendisinin stratejik önem taşıyan bir ülke olduğu iddiasındaydı. 2003 yılında tezkerenin geri çevrilmesiyle, bir anlamda bu stratejik rolden de vazgeçilmiş oldu.
Türkiye’nin ABD dış politikasında etkin rol oynadığını sanmam
Türkiye yurt dışında eski önemini kaybetti mi?
Tamamen kaybetmedi. Çünkü Türkiye hâlâ çok büyük bir ekonomi. Şimdi
yeniden bir hamle yapılıyor. Ama hamlenin gerçekçi mi, yoksa sahte
mi olduğunu bilemiyorum. Her şeye rağmen, dünya politikasında
önemli bir ülke olduğumuz iddiasındayız. “Gazze’de büyük rol
alacağız, Filistin barışını sağlayacağız, Afrika’da bile büyük
önemimiz var” diyoruz. Türkiye, dünya siyasetinde, özellikle de
ABD’nin dış politikasında bu kadar etkin bir rol oynuyor mu, hiç
sanmıyorum.
Uluslararası arenada inandırıcılığını kaybetti
Başbakan Erdoğan’ın Davos’taki çıkışı dış dünyada nasıl
algılandı?
Biraz “tiyatro gösterisi” gibi oldu. Eğer Dünya’ya ve Ortadoğu’ya
barış ve denge getirme iddiasında bir Başbakansanız, böyle
yapmayacaksınız. Elbette ki bu, Erdoğan’ın oylarına olumlu tesir
eden bir çıkıştı. Erdoğan çok zeki bir siyasetçi. Halkın ne
istediğini de gayet iyi biliyor. Bu hareketiyle Türkiye’de zafer
kazandı ama yurt dışında inandırıcılığını kaybetti. Batı dünyasının
aklında “Bu adam akla yatkın biri mi, değil mi” diye bir soru
işareti doğdu.
İngiltere’de bir başbakanın canlı yayında Erdoğan kadar sinirli
davrandığını hiç gördünüz mü?
Gördüm, İngiltere’de Margaret Thatcher da, tıpkı Erdoğan gibiydi.
Kendine oy verenleri iyi anlıyordu. Onlara şirin gözükmek adına bu
tip çıkışlarda bulunurdu. O da Erdoğan gibi halkın gözü önünde
nutuk atmaktan hoşlanırdı.
Demirel de şov yapardı bu onun tarzıydı ama Erdoğan’ınki doğal
tepki
Şov mu yapıyordu Başbakan sizce?
Elbetteki şov yaptı. Ama doğal bir şov. Önceden planlanmış ve
çalışılmış bir şov değil. Demirel de şov yapardı ama bu onun
tarzıydı. Erdoğan ise, içinden geldiği gibi doğal tepkiler veriyor.
Nerede, nasıl davranacağını önceden planlamıyor.
Genelde sinirine hakim olmakta zorlanan bir Başbakan değil mi?
“Sinirli” demeyelim ama belki de biraz “agresif” olabiliyor. Çünkü
onu seçenler onu böyle görmek istiyorlar. Seçmenleriyle Erdoğan
arasında sanki bu yönde açık bir anlaşma var. Erdoğan’ın belli bir
imajı var ve bu imajı da korumak istiyor.
Başbakan’ın bu hâl, hareket ve mimikleri yurt dışında nasıl
algılanıyor?
“Yurt dışında hakkımda ne düşünürler” diye pek dert etmiyor.
Berlusconi de biraz üslup olarak Erdoğan’a benziyor. Ama o
Avrupalılara daha komik geliyor. Berlusconi’nin Avrupa’da “palyaço”
gibi bir imajı var. Ama Erdoğan’ın Avrupa’da o kadar kötü bir imajı
yok. Sizin kastettiğiniz gibi Avrupa’da “sinirli” ve yüzü sinirden
kıpkırmızı kesilmiş bir adam imajı yok. İnançlı ve muhafazakâr bir
adam olarak tanınıyor. Ülkesini krize sokmadığı için de saygı
görüyor.
Türkiye, AB konusunda nerede?
Erdoğan, hakikaten de AB konusunda neye inandığını pek
bilmiyor.
İlk geldiğinde AB’ye girmek için çok hevesliydi. Şimdi gerçekten de
Avrupa’ya girmeyi istiyor mu, yoksa istemiyor mu kararsız.
Avrupa’da da Erdoğan hakkında bir soru işareti var. İlk beş sene
Başbakan başarılı oldu ama ikinci dönemdeki tavırları değişti.
‘Seçmenlerim benden sert çıkış yapmamı bekliyor’ dedi
Deniz Baykal, geçenlerde Erdoğan için “maganda” kelimesini
kullanınca, Başbakan CHP liderine dava açtı. Aslında bu kelimeyi
Başbakan için ilk kez siz söylediniz. Sizce Başbakan Erdoğan hâl ve
hareketleriyle bir “maganda” mı?
O zaman benim de CHP’de olmam gerekiyor herhalde... Gördüğünüz
gibi, benim Türkçem hâlâ kusursuz değil. Yıllardır buradayım ama
hâlâ bilmediğim çok kelime var. Ben o zaman kendisi için “machismo”
yani “maço” demek istemiştim. “Türkçe’de de ‘maganda’, maçodan
geliyordur” diye düşündüm. Kabul ediyorum, o sözüm biraz yanlış
oldu. Hatırlıyorum, seçim zamanı Başbakan’la birlikte otobüse
binmiş ve konuşmuştuk. O gün bana açıkça söylemişti ki, “Benim
seçmenlerim benden böyle sert çıkmamı bekliyor”. Ben onu demek
istemiştim. Anladığıma göre, Başbakan’ın da biraz “maçovari” bir
imajı var. O imajı koruyabilmek için de biraz saldırgan bir tutum
sergilemesi lazım. Tabii bunun da biraz riskleri var. Ama o bunları
göze alabiliyor. Ben bunu anlatmak isterken “maganda” kelimesini
kullandım. Tabii ki bu söz biraz “terbiyesizce” oldu.
Sonra mı öğrendiniz kelimenin gerçek anlamını?
Evet, ertesi gün bana kabinedeki bir bakandan telefon geldi. Bakan
beni
“Bu kaba sözü Başbakan için nasıl söyleyebildiniz?” diye azarladı.
Ben o zaman dahi “maganda” kelimesinin bu kadar “terbiyesiz”
anlamda bir kelime olduğunu bilmiyordum. O yüzden bakanın bu
çıkışını “komik” bile buldum. Bakanın telefonundan sonra
arkadaşları aradım. Gerçek anlamını öğrenince, jeton düştü. Tabii
sonradan biraz üzüldüm. Çünkü hiç kimseye karşı terbiyesizce
davranmak istemiyordum. Çünkü benim tarzım öyle değil. Yine de,
bilmediğim bir kelimeyi kullandığım için bakanın fırçasını yemeyi
hak etmişim.
Ahmet Hakan da magandalık yapıyor
Başbakan’a “maganda” dediğiniz için sizi ti’ye alan oldu mu?
E tabii oldu. Meşhur köşe yazarı Ahmet Hakan, yazısında hemen beni
hatırlatmaya çalışıyor. Bunun için hiçbir fırsatı kaçırmıyor. Bu
kelimeyi yıllar sonra hatırlatarak o da biraz “magandalık” yapıyor.
Ya da maçoluk (gülüyor).
İlk tanıdığımda daha koyu müslümandı
Başbakan’la şahsen tanışıyor musunuz?
1994’te belediye başkanı seçildikten sonra, yabancı basında
Erdoğan’la ilk röportajlardan birini ben yaptım. O zamanlar daha
koyu bir müslümandı. Yabancılara ve kültürlerine hiç alışık
değildi. Bana bile şüpheyle yaklaşıyordu. Birkaç sene önce
kendisini gördüğümde, karşımda tamamen değişmiş, çok rahat ve
açıkgörüşlü biri vardı. Sanki, ameliyat olmuş ve yeniden yaratılmış
gibiydi. İlk tanıştığım Erdoğan, şimdi olsaydı, kaybolup gitmiş bir
adamdı.
New York Times’ı almayın deseydi herkes gülerdi
Erdoğan bazı gazeteleri boykot ediyor. İngiltere Başbakan’ı “Bu
gazeteleri almayın” deseydi, nasıl tepki bir gösterilirdi?
Tabii ki olumlu karşılanmazdı. Ama bir gerçek var ki, Türkiye’nin
gazeteleri de İngiltere’de bulunmuyor. Türkiye’de kalitesiz bir
basın var. Nedense, sahiplerinin çıkarlarına hizmet etmeyen
haberlere hiçbir zaman yer verilmiyor. Bazı haberleri hiç
bastıramıyorsunuz çünkü “İlan verenler bunu sevmez” diyorsunuz.
Kamu ihaleleri olduğu zaman, hep bir medya grubu bu ihalelerin
içinde oluyor. Bu doğal bir tutum değil.
Hükümet de Atv ihalesini kendi yakınına vermedi mi?
Bunu da tamamen yanlış buluyorum. Erdoğan basını durmadan
eleştiriyor. Çünkü Türkiye’nin doğru dürüst ve güvenilir medyası
yok. Mesela, Erdoğan ABD’de yaşıyor olsa ve “New York Times beni
eleştirdiği için onu almayın, beş para etmez bir gazetedir” dese,
herkes ona gülerdi. Çünkü o gazetenin belli bir saygınlığı var.
Başbakan oğul Bush kadar kötü değil...
İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’le görüşmesinde yaptığı
hareketler diplomasi literatüründe “erdoganing” (Erdoğanlaşma)
şeklinde anılmaya başlamış. Bunu nasıl buluyorsunuz?
Kruşçev, BM kürsüsünde ayakkabısını çıkarıp, kürsüye vurduğu zaman
herkes ona güldü. Onu komik buldu. Ama ne Rusya, ne de Kruşçev
gücünü kaybetmedi. Ama Erdoğan, oğul Bush kadar kötü değil. Bush,
başladığı bir cümleyi bitiremiyordu. Herkes onunla çok alay etti.
Ama Erdoğan öyle değil. Seçim zamanı Kazlıçeşme’deki mitingine
gittim. Alan doluydu. Herkes Erdoğan’ın ağzından çıkacak kelimeye
odaklanmıştı. Siyaset bir olaydır. Erdoğanlar’ı sevmeyenler de
olabilir ama onu takdir etmeyenlerin alay etmesi hata oluyor.
Endişe ediyorum muhalefet çok zayıf
Bir kesimde ileride Erdoğan’a karşı olmak mümkün olmayacak,
muhalefetin sesi bastırılacak gibi bir korku da hakim...
Erdoğan’ın değil de, bir partinin bu kadar güce sahip olması doğru
değil. Tabii Türkiye’nin en büyük kusuru iktidarda değil,
muhalefette. Daha inandırıcı ve daha iş bitirici bir muhalefet
olsaydı, durum bu kadar kötü olmazdı. O zaman elbette ki
korkmazdım, çünkü bir alternatif olacaktı. Alternatif olmadığı
zaman Başbakan kim olursa olsun, endişe yaratır. Ben de endişe
ediyorum çünkü muhalefet çok zayıf.
Erdoğan zirvede tutuklu kaldı
Metrobüs açılışında “Padişah Erdoğan” adlı bir pankart açıldı.
Sizce Erdoğan mı kendini padişah olarak görmek istiyor yoksa
seçmenleri mi?
Tabii ki Erdoğan da hırslı bir adam. Hakikaten de padişah olmak
istediğini sanmıyorum. Bazen kendinize rağmen bir yerlere
gelirsiniz ve orada kalırsınız. Erdoğan da zirvede tutuklu kaldı.
Herhalde onun partisinden bir korkusu var. Partisi daha uyumlu
çalışırsa, o daha demokratik bir Başbakan olurdu.
Baykal başbakan olmak istemiyor çünkü şimdi çok mutlu
Diktatörlüğe gidişat var mı?
Bu yeni bir olay değil Türkiye’de.
Erdoğan’ın Türkiye’de “diktatör” denebilecek bir gücü yok ama kendi
partisi içerisinde bir diktatörlüğü var. Ve bu da partilileri
tatmin edici bir diktatörlük. Siz kendinize göre bir krallık
yaratıyorsunuz. Muhalefette de aynı durum geçerli. Bana kalırsa,
Deniz Baykal başbakan olmak istemiyor. Çünkü şu anda çok mutlu.
Muhalefette olmak ona yetiyor. Kendi partisi var, kendi malikanesi
var. Neden Başbakan olup her şeyi riske soksun?
Başbakan’ın “one minute” sözü espri konusu olmuştu. Herkes bu
kelimeyi kullanır oldu. Size de sokakta “one minute” diye
takılanlar da oluyor mu?
Bu laf henüz meşhur olmadı, ileride olacaktır. Belki de, Başbakan
öldüğünde mezar taşında “one minute” yazacak.
Tuğrul Tunalıgil / www.gazetevatan.com