AYŞENUR ARSLAN'DAN GELEN AÇIKLAMAYI AYNEN YAYINLIYORUZ:
- 28 Şubat süreci atv Haber için bir “meslek sınavı” niteliğindeydi. O sınavdan, gazeteciler ve işadamlarına yönelik ağır ithamlara “hiç” yer vermeyerek alnımızın akıyla çıktığımıza inanıyorum. Kaynağı belirsiz o iddialar gibi, Ali Kalkancı vakasından da uzak durduk. Birkaç, o vakaya medyanın bakışını yansıtan haberden öteye yer vermedik.
- Fethullah Gülen kasetleri konusunda ise, Zaman Gazetesi’nde yayınlanan ifademini devamını paylaşmak isterim. Kasetleri yayınlama konusunda bir yanlış yaptığımız kanaatinde değilim. O günlerdeki yaklaşımı bugün de muhafaza ediyorum: Çekimler, gizli kamerayla değil, Fethullah Gülen’in bilgisi ve hatta muhtemelen “izni” dahilinde yerleştirilen kameralarla yapılmıştı. Sonrasnda da Gülen’in vaazlarını dinleyemeyenler için kopyalanarak Türkiye’nin her köşesine dağıtılmıştı. Ve o kopyalarla kimbilir kaç bin kişi Gülen’i dinleme fırsatı bulmuştu. O kasetlerin, neredeyse “sıfır yorum” ile ekrana taşınmasında nasıl bir sakınca olduğunu o gün de anlayamamıştım. Bugün de anlayamıyorum. Tıpkı Nuray Mert’in yazdığı gibi, ben de bir gazeteci olarak Fethullah Gülen’in sır perdesinin arkasından çıkmasını, bizlerin de sorularını yanıtlamasını diliyorum.
- Zaman Gazetesi’nde Ali Kırca ile ilgili bölümde yer alan ifadeler de çok eksik, dolayısıyla fikir vermekten çok uzak. Örneğin, Ali Kırca’nın “28 Şubat’ta düğmeye ben bastım” ifadesinin olsa olsa bir “ironi” taşıdığına inandığımı belirttim. Dinç Bilgin’in onunla ilgili suçlamalarının da “haksız” olduğunu söyledim.
- Son olarak, Zaman Gazetesi’nde yayınlanan haberin sonunda yer alan “çamurda dolaşınca izi kalır” ifadesine açıklık getirmek isterim. O sözler, yaklaşık iki saat süren röportajın içinde medyaya çok genel bir bakışın özetidir. 28 Şubat’taki habercilik çabamızın “tarifi” değildir.