Alper Görmüş/TARAF
Patronun “başka işleri” ve editoryal bağımsızlık: Akşam örneği...
Ülkemizde gazeteciliğin, “patronun başka işleri”nin gerekleri
doğrultusunda manipülatif bir araç olarak kullanılmasının benim
bildiğim en mükemmel örneğini artık siz de biliyorsunuz: Biri
geçtiğimiz salı olmak üzere bu sayfalarda kaleme aldığım iki
yazıda, Akşam gazetesinin, dahil olduğu grubun çıkarları
doğrultusunda bir gecede “küreselcilikten ulusalcılığa” nasıl
evrildiğini; sonra hükümetin grubun bankalarıyla ilgili “güzel”
kararlar aldığında yine nasıl bir gecede yeniden küreselci olduğunu
anlatmıştım.
Akşam gazetesinin bu gitmeli-gelmeli yayıncılığını 2001’den bu yana
sürdürüyor, yazdığım gazete ve dergilerde okurlarla paylaşıyorum.
Salı günkü yazımda, bu takibimden ilham alan; fakat benim taramamı
fersah fersah aşan akademik bir çalışmadan söz etmiştim size. O
yazıda söz verdiğim gibi, bugün Marmara Üniversitesi İletişim
Fakültesi yükseklisans öğrencisi Eren Altuğ’un yüksek lisans
ekonomi politik dersi için hazırladığı ödevin sayfamın elverdiği
bir özetini sunacağım size. Ödevin tamamının word kopyasını
dileyenlere gönderebileceğimi söylemiştim, epeyce talep geldi,
yarın bu sözümü de yerine getireceğim.
Şimdi sizi Altuğ’un taramasının benim cümlelerimle özetlenmiş
haliyle başbaşa bırakıyorum.
2000 yazı... Gazete pür liberal...
2000 yazı... Temmuz... Gazete pür liberal, serbest piyasacı ve
özelleştirmeci... Turkcell hisselerinin 11 temmuzda New York
Borsası’nda işlem görmesinden bir gün sonra gazetenin yazarlarından
Hulki Cevizoğlu (bile) şöyle yazmıştır: “Türkiye’nin AB’ye girmesi
tartışmaları yapılırken, en çok üzerinde durulan konulardan birisi
bizim şirketlerimizin Avrupa şirketleri ile rekabet edip
edemeyeceği idi. Dev Avrupa şirketlerinin Türk şirketlerini
piyasadan silebileceğinden endişe ediliyordu. Bir Türk şirketinin
bugün dünyanın en büyük borsası olan New York Borsası üzerinden
dünyaya açılması, bu korkuyu yenmede önemli bir etken
olabilecek.”
19 temmuzda ekonomi sayfasında haber: “Şu SEKA’nın haline bak...”
Gazete, bir türlü özelleştirilemeyen SEKA’nın Dalaman tesislerini
yerden yere vuruyor.
Eylül 2000... Gazete, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun
(BDDK) faaliyete geçmesinden memnun... Kurum Başkanı Zekeriya
Temizel’in, bankalarının içini boşaltanlara yönelik “Yanlarına kâr
kalmaz” vaadi gazetede haber başlığı olmuş.
4 Ekim 2000: Yabancı sermayeye karşı olan herkese haddi
bildiriliyor: “Vietnam kadar olamadık...”
6 Aralık 2000: “Fırtına dindi...” Yani, IMF ile anlaşmaya varıldı
ve herkes rahatladı.
22 Aralık 2000: Aralık boyunca süren IMF güzellemelerinin zirvesi:
“Sık kemeri, al parayı...”
4 Ocak 2001: Gazete, hükümetten ve ekonomi yönetiminden de memnun:
“Bundan iyisi can sağlığı...” Gazetenin 26 Ocak 2001 tarihli
manşeti: “Fırsatlar ülkesi Türkiye...”
Bakmayın siz “Türkiye uçuyor” haberlerine... Bu başlıklardan üç
hafta sonra ülke, tarihinin en büyük iktisadi krizine
yakalanacaktır...
Ve o tarih gelir, 19 şubatta cumhurbaşkanı başbakana anayasa
kitapçığı fırlatır ve kriz başlar... Gazetenin ileride savaş
açacağı Kemal Derviş “kurtarıcı” olarak ülkeye çağrılır. Akşam’ın
hiç itirazı yoktur buna
7 Nisan 2001: “Derviş, yakında iyi haberler verecek...”
17 Nisan 2001: IMF’den övgüyle söz eden ve aylardır süregelen
haberlerin zirvesi: “IMF kolları sıvadı...”
24 Mayıs 2001: Bir Kemal Derviş ve IMF güzellemesi... O günkü
gazetenin manşeti: “Yangın söndü...”
Bu, böyle bir yıl boyunca devam etti... Gazete, 17 Mayıs 2002’de,
IMF’nin verdiği “ev ödevimiz”i hiçbir kompleks duymadan
hatırlatıyor ve sıkı çalışmamız gerektiği konusunda uyarılarda
bulunuyordu.
“Türkiye’nin neferi” ve kahrolsun IMF!
21 Haziran 2002 tarihli Akşam gazetesinin yan manşeti Pamukbank’ın,
Yapı Kredi Bankası’nın ve Çukurova grubunun ve tabii bizzat
gazetenin patronu Mehmet Emin Karamehmet’e ayrılmıştı. “Haber”e
göre, o “Türkiye’nin neferi”ydi, 36 yıl boyunca bir gün bile tatil
yapmamıştı, bir gün bile lüks bir lokantada yemek yememişti; makam
şoförü olmamıştı, otomobilini hep kendisi kullanmıştı...
Bu hayat öyküsü, gazetelerde bir gün önce (20 haziran) yayımlanan
şu haberle anlam kazanıyordu:
“BDDK, Pamukbank’a el koydu. Bir bankasını devlete kaptıran ve Yapı
Kredi yönetiminden de alınan M. Emin Karamehmet’in artık bankacılık
yapması zorlaşabilir...”
İşte Akşam’a bir gecede çizgi değiştirten olay budur...
Grubun bankalarına el konmasından 10 gün kadar sonra, 1 Temmuz
2002’de Çukurova Holding Medya Grup Başkanlığı’na Tuncay Özkan
getirildi. Elalemin ağzı torba olmadığı ve büzülemediği için, akla
hemen Özkan’ın, üçlü koalisyonun liderlerinden biri olan Mesut
Yılmaz’la yakınlığı geldi. Özkan’ın, “bankaların kurtuluşu” için bu
göreve getirildiği dedikoduları aldı başını gitti. Tuncay Özkan,
sonradan teyit ettiği gibi 50 bin dolar aylık alacaktı bu yeni
işinden, 3 milyon dolar da transfer ücreti...
Bankalara el koyma hadisesinden sonra Akşam bir gecede
küreselleşme, IMF ve Kemal Derviş karşıtı haline geldi. Eren
Altuğ’un taramasını izleyerek biraz da o günlere bakalım...
22 Haziran 2002, manşet: “ Türkiye’yi Harcamayın / IMF uğruna
Pamukbank’ın fedası ‘Türk sermayesinin yabancılara peşkeş
çekilmesi’ diye yorumlandı.”
23 Haziran 2002, manşet: “Yazıklar Olsun / İşadamları ve çiftçiler,
Pamukbank operasyonunu yerden yere vurdu. ATO Başkanı Aygün,
operasyon için ‘şaibeli’ derken, Ziraatçılar Derneği Başkanı
Yetkin, ülkenin dış güçler tarafından kuşatıldığını söyledi.”
24 Haziran, manşet: “ IMF hakemiyle maç kazanılmaz...”
27 Haziran 2002: “Derviş’le fakirleştik...”
9 Ekim 2002: “IMF söylüyor BDDK yapıyor / “Türkiye’de siyasi
partiler AB’ci ve ABD’ciler olarak ikiye ayrılmış durumda. Ulusal
ekonomiden, tam bağımsızlıktan yana tavır koyanların sesi
boğuluyor. Geçmişte olduğu gibi bugün de silahlı kuvvetler,
küreselleşme sürecinde ipin ucunu kaçırıp Türkiye’yi mandacılık
anlayışına sürükleyenlerin önünde bir direnç noktası olarak
duruyor...”
2002’nin ekim ve kasım ayları BDDK Başkanı’na ve Kemal Derviş’e
(Derviş’in Amerika’daki “Musevi arkadaşları” ihmal edilmeksizin)
nokta atışlarıyla geçiyor. Ve geliyoruz 23 Kasım 2003’e ve
devamında 25 Ocak 2003’e... Birincisi Danıştay’ın Pamukbank’ın
Çukurova’ya iadesine karar verdiği, ikincisi ise BDDK’nın bu karara
uyup, bankayı sahibine iade etmeye karar verdiği tarihler...
Sonra ne mi oldu? Hadiseyi ezeli-ebedi takibimin bir aşamasında
kaleme aldığım bir yazıdan aktarıyorum:
“BDDK’dan gelen ‘güzel’ haberler Hürriyet’i çıldırtırken Akşam’ı
sevince boğmuştu. (O günlerde grupları adına biribirleriyle savaş
halinde olan) iki gazete de birinci sayfalarında yayımlanan
‘çağrı’larla çıkmıştı. Hürriyet, ‘milletin parasını Çukurova
Grubu’na peşkeş çeken’ BDDK’ya ‘dur’ denilmesini istiyordu. Akşam
ise ‘Tarihi çağrı 1’de ‘fikri hür, vicdanı hür bir devlet kurumu’
olarak nitelediği BDDK’ya baskı yapılmamasını talep ediyordu. (Oysa
‘ulusalcılık’ günlerinde BDDK için şöyle deniyordu: ‘Türkiye’de
uluslararası sermayenin mutemet adamları diyebileceğimiz isimlerini
yıllardır, devletin kritik noktalarına yerleştirdiler. Bunlar
eskiden Hazine’deydi, Merkez Bankası’ndaydı. Şimdi buna BDDK da
eklendi.)”
Son 3-4 yıl boyunca Akşam’dan BDDK ve TMSF’ye taştan çok gül
atıldı. Çünkü Doğan Grubu gazetelerinin muhalefetine rağmen
hükümetin aldığı kararlar, grubun hayatiyetini sürdürebilmesi
doğrultusunda oldu.
Bu bahar havası, TMSF’nin eski İnterbank kredilerinden dolayı
Çukurova Grubu’na 530 milyon dolarlık borç çıkarmasına kadar devam
etti. Karamehmet’in geçen hafta gazetecilerle konuşmasından
öğrendik ki “TMSF yine zalim”dir...