TALU'NUN SABAH'TA YAYINLANAN YAZISI:
Not etmek
Birinci not, beş insanın canına mal olan bir olayın not edilmesine
dair. Türkiye, ABD işgali altındaki bir ülkeye vatandaşlarını
yollarken ne tür güvenceler alıyor? Çoğu kamyon şoförü, 60'tan
fazla vatandaşının katledilmesi üstüne, beş "özel harekat"
mensubunun da yaylım ateşte öldürülmesinin ardından bu soru
"devlet" meselesidir.
Bir yandan, "savunmasız" insanların ticaret adına korumasız
bırakılması, rasgele yollanan "savunma görevlileri"nin cehennemde
savunmasız kılınması açısından...
Diğer yandan, oradaki işgal gücünün ve elinin altındaki Iraklı
kuvvetlerin kayıtsızlığı, hatta...
Anlaşılıyor ki, hükümet değilse bile, Genelkurmay Başkanı'nın
ağzından değilse bile...
1. Ordu Komutanı Orgeneral Hurşit Tolon'un ağzından gelen açıklama
ciddi bir kuşkuyu içeriyor: Öncelikle, "olayın dost ve müttefik
bildiğimiz ve öyle tanımladığımız bir ülkenin kontrolü altında
bulunan bir yerde cereyan etmiş olması" sözüyle, ABD "sorumlu"
tutuluyor.
Belki doğrudan, açıkça olayın "şüpheli failleri"nden biri olarak
değil ama kayıtsızlık, ilgisizlik, sorumsuzluk bakımından.
Hafızasında "çuval olayı" bulunan Silahlı Kuvvetler'de,
Orgeneral
Tolon'un "Musul'da beş şehit" için "not ettik" demesi, defterin
kabarmaya başladığını gösteriyor.
"Bildiğimiz... tanımladığımız" gibi ifadeler, kuşkunun, hayal
kırıklığının boyutunun...
"Kontrolü altında" ifadesi ise, "işgalci" diyememe, ama öyle demeye
getirmenin göstergesi.
Kuzey Irak Kürtlerini, özellikle ABD'nin müttefiki Barzani'yi
işaret eden, "besle kargayı oysun gözünü" tepkisiyle birlikte.
Ancak bir de şu not edilmeli: Olaya bir "terör, suç, cinayet"
zaviyesinden genellemeyle bakılmasının dışında, hükümetin tavrı
nedir? Gözyaşı, üzülmek, lanetlemek, takipçisi olmak... tamam.
Ama, Orgeneral Tolon'un bakışıyla aynı mıdır yoksa ABD'yi daha da
üzmemek için derinden farklı mıdır?
İkinci "not" vakası, bir başka kuşkuya dair.
Dün Yeni Şafak'ta Taha Kıvanç değinmişti: Brüksel'deki AB
müzakerelerinin gelgitleri arasında, "burada" birilerinin, oradan
anında elde ettikleri haberlerle "Borsa operasyonları"na
giriştikleri kuşkusu yaygındı.
Bir "not" da ben ileteyim: Aynı minvalde bir kuşku da, müzakerelere
bizzat yakın bazı şahsiyetlerin, gidişatın dalgalanmaları arasında,
bazen haber vermek, bazen diplomasi yürütmek için kullandıkları cep
telefonlarını, iki arada bir derede "kendi çıkarları" için de
kullanıp kullanmadıkları.
Yani, "müzakerenin çöktüğü"ne dair, kendilerinin de kaynağı
oldukları haberlerle Borsa düşüp dolar çıkarken de... Hemen
ardından, bu kez "sorunun çözüldüğü" bilgisiyle Borsa henüz
yükselmeden ve mutlu haberlerle yükselirken de oradan yetişip
yetişmedikleri.
"Objektif haberler"in aynı zamanda manipülasyon elçisi gibi çalışıp
çalışmadıkları.
Ben de oralardaydım ama vallahi bilmiyorum! Başbakan, Brüksel'deki
nihai basın toplantısında "gümbürtü Borsa'dan geldi" dediği sırada,
kim neden çok sevinçliydi, ayırt etmek mümkün değildi ki!
"Tarihi bir olay"a tanık olduğunu düşünen herkes, "talihli
olaylar"ın farkında olamıyor tabii! Zaten kanıtlamak zor, zaten suç
sayılmıyor.
Ama çok çirkin, çok ayıp ve yamyamlık demek kafi olur mu?